.

Geçen sayımızda olduğu gibi, Dîvân: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi'nin yirmi üçüncü sayısında da 'Medeniyet' ve 'Düzen' kavramlarını, felsefî, tarihî, ekonomik ve sosyal boyutlarıyla ele almaya devam ediyoruz.
'Jeopolitik Kargaşa ve Medeniyet Çoğulculuğu' başlıklı makalesinde California Üniversitesi'nden Prof. Richard Falk, kendi ifadesiyle 'AvroBatı-merkezci dünya düzeni'nin yapısını ve dünya için ifade ettiği anlamı sorguluyor. Ona göre bu düzen psikolojik olarak zararlıydı; zira farklı medeniyet geleneklerinin değerini bilemedi, hâkimiyet kurmak için kendi menfaatine hizmet eden rasyonelleştirmeler yoluyla bu geleneklerin halklarını ve kaynaklarını sömürdü, gerçek evrensellik ile insanoğlunun dayanışmasının çok-medeniyetli temellerini keşfetmeyi reddetti. Bu bağlamda, hâlihazırda medeniyet çoğulculuğuna dayanan etkili ve meşru küresel yönetişime duyulan ihtiyaç, Amerikan hükümetinin tek-medeniyetli bir dünya düzeni kurmak için yaptığı son girişimle engellendi ve tehlikeli bir şekilde ertelendi. Falk'a göre bu ihtiyaç, insan faaliyetlerinin artan sınırsızlığı ve onun olumsuz etkilerinden -insanoğlunun habitatını küresel ısınma ve korkunç meteorolojik olaylardan (tsunamiler, şiddetli fırtınalar, sıcaklık dalgaları, kıtlık) veya nükleer silahlar ve diğer kitle imha silahlarının kullanıldığı artan savaş tehlikesinden- korunma zaruretinden kaynaklanmaktadır ve yine kitlesel göç, insan ticareti, para akışı, uluslar-üstü suç ve zehirli atıkların yayılması türünden problemlerini çözmek için de küresel yönetişime çok ihtiyaç bulunmaktadır. Dünyaca ünlü bir uluslararası ilişkiler uzmanı olan Princeton Üniversitesi'nden Prof. Robert Gilpin ise 'Küreselleşme, Medeniyetler ve Dünya Düzeni' başlıklı yazısında, daha fazla küreselleşmiş bir dünya ekonomisinin altında yatan güçler, dünya ekonomisinin gerçekleri ile küreselleşmenin servetin ve fakirliğin ulusal toplumlara dağıtımı üzerindeki sonuçları da dahil olmak üzere, ekonomik küreselleşmenin kimi yönlerini ve sonuçlarını değerlendiriyor. Bu konulardaki analizinde Gilpin, küreselleşmenin zamanımızdaki gelişmeler için önemli bir güç olduğunu, fakat gerçek sınırlarının, doğasının ve sonuçlarının, küreselleşmeyi ulusal ve uluslararası meseleler üzerindeki sonuçlarından dolayı yüceltenler veya suçlayanlarca yeterince iyi anlaşılmadığını göstermeyi amaçlıyor. Gilpin bu sayede ekonomik küreselleşmenin hem önemini hem de sınırlarını ve onun medeniyetler ve dünya düzenleri üzerindeki etkisini ehil bir şekilde ortaya koyuyor. Bu sayının üçüncü yazısı Oxford Üniversitesi'nden Prof. Jan Zielonka'ya ait. 'Avrupa'da Yeni-Ortaçağ Düzeninin Yükselişi' başlıklı çalışmasında Zielonka, 1970'lerden itibaren Avrupa'nın yapısının pek çok açıdan önemli oranda değiştiği gerçeğinden hareketle, bu değişimin ortaçağ senaryosuyla paralel seyrettiği iddiasını dillendiriyor. Ona göre bugün, Avrupa'da Hedley Bull tarafından karmaşık bir 'örtüşen otorite ve çoğul sadakat sistemi' olarak tanımlanan ortaçağ siyasetinin varlığından söz edilebilir. AB'ye üye devletler yapı itibariyle parçalanmamış, fakat çeşitli alanlarda egemenliklerinin önemli oranda aşınmasını kabul ederek bütünleşmişlerdir. Üye devletler toprak kazanımları için birbirleriyle savaşmayı bırakmışlar ve etki alanlarını koruma yollarını değiştirmişlerdir. Üye devletlerin şimdiki uyuşmazlıkları öncelikle Avrupa merkezinden dışlanma ve üzerinde anlaşılmış prosedürlerin suiistimali hakkındadır. Üye devletlerin içişlerine müdahale, belirli ahlakî normlara (örneğin insan hakları) atıfta bulunularak ya da mevcut antlaşmaları uygulamaya zorlama yoluyla mümkün hale gelmiştir. Günümüz Avrupa'sında gücün Vestfalya paradigmasından farklı olarak yapılandırıldığını ve bu şekilde uygulandığını ileri süren Zielonka, makalesinde, Avrupa'da ortaya çıkan uluslararası düzenin ana özelliklerini tanımlayarak, bu özellikleri klasik Vestfalya düzeninin özellikleriyle karşılaştırmaktadır. Bu sayının 'medeniyet' ve 'düzen' kavramlarını ele alan son yazısı Çin Fudan Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Yiwei Wang'a ait: 'Pax-Amerikana Neden İmkansız' Kadim Çin Dünya Düzeninin Çağdaş Amerikan Dünya Düzeniyle Mukayesesi'. Soğuk Savaş'ın ardından Amerika Birleşik Devletleri'nin, küresel hegemonya için rekabet etmek yerine 11 Eylül'ün de gösterdiği üzere dünyayı yönetmeye başladığını belirten Wang, 11 Eylül'ün Amerikan siyasî döngüsünü kıramadığını, sadece öncelik listesinde değişikliklere sebep olarak Amerika'nın çıkarlarını elde etme yöntemini değiştirdiğini ileri sürmektedir. Irak Savaşı sonrasında, 'ülkeye katkıda bulunma', 'bölgesel barışa katkıda bulunma' ve 'dünya için kanun koyma' söylemleri, Bush yönetiminin temel platformları olmuştur Wang'a göre. Rasyonel çıkarlar elde etmek, tatmin edici bir uluslararası düzen kurmaya çalışmak ve meşru hegemonik güç arayışı, Bush'un 'dünya yönetiminin' 'ana teması'nı teşkil etmektedir. Wang, 'göğün altındaki her şey' şeklinde özetlenebilecek Çin dünya düzeninin ise hegemonya peşindeki bir davada rasyonellik, meşruiyet ve hedeflerin örtüşmesi sağlandığında hegemonyanın sağlanmış olabileceğini salık verdiğini ileri sürmektedir. Bu üç istek arasındaki uyuşmazlık veya çelişki ise hegemonyanın sonu demektir ve Wang'a göre Amerika da bu kuralın bir istisnası değildir: Irak Savaşı sonrasında dünya, Amerika'nın ikincil konuma düşüşüne şahit olmakta ve bu, Pax-Amerikana'nın imkansızlığını açık bir şekilde göstermektedir. 'Medeniyet' ve 'Düzen' kavramlarını farklı açılardan ele alan bu yazılar yanında yirmi üçüncü sayımızda iki tane de konu dışı makaleye yer verdik. Bunlardan birincisi, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi'nde çalışmalarını sürdüren Dr. Ömer Türker'in 'Kelamın Metafizikleşme Süreci' isimli çalışması. Kelam ilminin başlangıçta bir nas yorumu olarak ortaya çıktığını belirten Türker, bu dönemde kelamın temel meselelerinin irade hürriyeti ekseninde Allah'ın zatı, sıfatları, nübüvvet, kader ve ahiret bahisleri olduğu tespitinin ardından, gerek bu konularda Müslümanlar arasında gerekse gayrimüslimlerle yapılan tartışmalarda kullanılan delillerin, bir bütün olarak varlık hakkında konuşmayı gerekli kıldığını ileri sürüyor. Türker'e göre tek tek bütün mevcutlar hakkında konuşmak imkansız olduğundan, mevcutlar genel kavramlar altında sınırlanmış ve böylece bir nas yorumu olarak ortaya çıkan kelam ilmi, hicrî ikinci yüzyılın sonlarından itibaren Mu'tezile kelamcıları tarafından metafizik bir disiplin haline getirilmiş; kelam ilminin bu dönemde şekillenen temel meseleleri ve bu meselelerin tertibi de sonraki yüzyıllarda bu şekilde varlığını sürdürmüştür. Dicle Üniversitesi'nden Dr. Eyyüp Tanrıverdi ise bu sayıya 'Arapça Kültüründe Çeviri Çalışmaları ve Huneyn b. İshâk Ekolü' isimli makalesiyle katkıda bulunuyor. Kadim Yunan tabiplerinin Arapça ve Süryanîceye çevrilen eserlerine yönelik literal telif talepleri doğrultusunda meydana gelen bibliyografik çalışmaların aynı zamanda bu alandaki çeviri çalışmaları sürecinin gelişimi hakkında aydınlatıcı bilgiler içerdiği tespitini yapan Tanrıverdi, bu taleplerden hareketle Huneyn b. İshâk'ın Alî b. Yahyâ için yazdığı, kültür tarihinin bu yönüyle ilgili sorunların çözümüne ışık tutan kıymetli bir vesika konumundaki risalenin, alandaki çeviri ve telif literatürüne gösterilen entelektüel ve toplumsal ilgiyi takip etme imkanı sağladığını belirtiyor ve makalesinde Huneyn'in bu risalesinin içeriğini sözü edilen durumlar açısından ayrıntılı olarak inceleyerek kıymetli değerlendirmelerde bulunuyor. Yukarıda muhtevalarına dair kısaca bilgi verdiğimiz makaleler dışında Dîvân: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi'nin bu sayısında Özgür Kavak, Tamer Yıldırım, İlker Kömbe ve Muhammed Talha Çiçek tarafından kaleme alınan kitap değerlendirmelerini ve 9 Aralık 2007'de aramızdan ayrılan Prof. Dr. Sabahaddin Zaim'e dair Coşkun Çakır'ın vefeyât yazısını bulabilirsiniz. Önümüzdeki sayılarda buluşmak ümidiyle.



Yorum yazın

Yorum yapmak için giriş yapın.