Modern zamanlarda kendisine en yoğun ilgi gösterilen klasik dönem Müslüman düşünürlerinden biri olan İbn Haldun, aynı zamanda düşüncesinin konumuna dair hakkında en fazla görüş ayrılığına düşülen isimlerden de biridir. Söz konusu farklılaşmanın başlıca nedeni, İbn Haldun’un Mukaddime’de ortaya koyduğu düşüncesinin ne kendinden önceki bir disipliner geleneğin devamı olması ne de kendinden sonra bir gelenek oluşturmasıdır. Nitekim, özellikle Batı’da oldukça meşhur olan ve halen taraftar bulan bir yaklaşıma göre İbn Haldun Orta Çağ zihniyetine veya İslam kültür muhitine dahil edilemeyecek kadar “modern,” “bilimsel” ve “seküler” bir zihindir. Ne var ki daha yakından bakıldığında ve tarihsel bir perspektifle ele alındığında İbn Haldun’un düşüncesinin ne nispî özgünlüğü ne de bir geleneğe dönüşecek derecede taraftar bulamamış olması onu İslam düşünce geleneğinden kopararak Batı düşünce geleneğine eklemlemeye yetecek bir gerekçe oluşturmaz. Her büyük düşünür gibi İbn Haldun da nihayetinde kendi zamanının ve içine doğduğu kültür dünyasının çocuğudur. Tarih yazıcılığı ve toplumsal-siyasal araştırmalar açısından İbn Haldun’un İslam düşünce tarihinin zirve ismi olması da bu gerçeği değiştirmez. İbn Haldun’un düşüncesinin gerek özgünlüğünü gerekse biricikliğini izah etmek için kolektif düşüncenin karakterini ve dinamiğini göz önünde bulundurmak yeterli olacaktır. Öte yandan temel unsurları itibariyle İbn Haldun’un düşüncesinin İslam varlık ve bilgi iklimi içerisinde kalması onun artık yaşamayan, müzelik bir düşünce olduğuna da işaret etmez. Tam aksine İbn Haldun’un toplumsal ve siyasal düşüncesi canlı bir yaklaşım olarak günümüzde alternatif paradigma imkanlarını içinde barındırmaktadır.
M. Akif KAYAPINAR