Dîvân 10 ve 11. sayılarında İslam düşüncesi ağırlıklı bir muhtevayla sizlerle buluşmuştu. Bu sayılarda daha çok İslam düşünce serüveni ve bu serüvenin mimarlarının eser ve görüşlerine yer verilmişti. Esas itibarıyla 12. sayımızda farklı bir muhtevayla huzurlarınıza çıkmayı planlıyorken hem 10 ve 11. sayılardaki çalışmaları tamamlayan yeni yazıların gelmesi hem de yayınlanması kararlaştırılmış olup uygun dosyayı bekleyen çalışmaların değerlendirilmesi gereği, bizi benzer muhtevada yeni bir sayı daha çıkarmak durumunda bıraktı.
Bu sayıda yer alan çalışmalar bir tarafıyla İslam düşüncesinde ortaya çıkan değişmeleri, diğer taraftan İslam düşünürlerinin önemli eserleri çerçevesindeki katkılarını ele almaktadır. Ayrıca yine bu çalışmalar arasında farklı İslam coğrafyalarındaki bazı İslamî uygulama ve kurumlar incelenmektedir. Son olarak buna İslamî kavramlarla ilgili çalışmaları da eklemek yerinde olacaktır.
12. sayımızda yedisi makale, ikisi araştırma notu ve biri de yazma tanıtımı olmak üzere toplam on çalışma yer almaktadır. İlk makale Ahmet Davutoğlu'na ait olup İslam Dünyasının Siyasî Dönüşümü: Dönemlendirme ve Projeksiyon başlığını taşımaktadır. Davutoğlu bu makalesinde, Soğuk Savaş sonrası dönemde İslam Dünyası ile ilgili ortaya konan yaklaşımların oluşturduğu yanılsamalar dünyasını aşabilmek için İslam toplumlarının tarihî serüvenlerinin yeniden yorumlanması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu amaçla İslam Dünyasının modern dönemdeki siyasî dönüşümünün yeni bir dönemlendirmeye ihtiyaç duyduğuna işaret etmekte ve bu çerçevede dörtlü bir tasnif yapmaktadır: Yarı-Sömürgeci Bağımlılık ve Pan-İslamist Sömürge Karşıtlığı; Mutlak Sömürgeci Bağımlılık: Geleneksel İslamî Siyasetin Sonu; Sömürgecilik Sonrası Dönem: Müslüman Ulus-devletlerin Oluşumu; ve İKÖ-sonrası Dönem: Medeniyet Uyanışı, Siyasî Yüzleşme ve Tepkisel İşbirliği Dönemi.
Davutoğlu çalışmasının ikinci bölümünde 21. yüzyılda İslam Dünyasının karşı karşıya kalacağı meydan okumaları gerek İslam Dünyası kavramındaki dönüşüm gerekse İslam Dünyasının jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel özellikleri çerçevesinde ele almakta ve muhtemel gelişmelerle ilgili projeksiyonlarda bulunmaktadır. İslam Dünyasının moderniteyle ilişkisinde sınırlı bir değişimi değil kapsamlı bir medeniyet dönüşümünü yaşamakta olduğunu vurgulayan Davutoğlu'na göre jeopolitik nitelikli bir dışlamayla karşı karşıya bulunan İslam Dünyasının bu dışlamaya karşı verebileceği en anlamlı ve kapsamlı cevap, yaşanmakta olan medeniyet canlanmasının ve bu canlanmanın getirdiği jeokültürel dinamizmin eseri olacaktır.
İkinci yazı Ali Çaksu'ya ait. Çaksu'nun yazısının başlığı İbn Haldun ve Hegel'de Tarihte Nedensellik: Aristo Mirasını Yeniden Değerlendirmek. Çaksu bu yazısında, İbn Haldun ve Hegel'in -genel kabul görmüş bir yaklaşım olan- ?Aristocu' oluşu kanaatini sorguluyor. Çaksu'ya göre, hem İbn Haldun hem de Hegel için tarih merkezî bir yere sahiptir. Fakat tarih Aristo için aynı öneme sahip değildir. Bu ve başka noktalardan hareket ederek tezini güçlendiren Çaksu bir öneride bulunuyor: İbn Haldun ve Hegel gibi büyük düşünürleri belli tanım, sınıflama ve genellemelere tabi tutarak yorumlar geliştirmek bu düşünürlerin düşüncelerine bir saygısızlık olacağından onları kendi dünyaları içinde ve bağımsız olarak incelemek daha yararlı olacaktır.
Bu sayının üçüncü makalesi Bazı Yeni Sünnet Tanımları Üzerine başlığıyla Yavuz Köktaş'a ait. Köktaş hatırı sayılır bir hacme sahip bu çalışmasında çağdaş araştırmacıların ilk dönem literatürde kullanılan sünnet kelimesinden yola çıkarak sünneti yeniden tanımlama teşebbüslerini incelemektedir. Bu çerçevede Goldziher, Schacht ve Fazlurrahman gibi on üç ismin görüşlerine yer vermekte, bunların karşılaştırmasını yapmakta ve bu yaklaşımları kritik etmektedir.
Köktaş'ın çalışmasını Dîvân okuyucularını aşinası oldukları Ayhan Tekineş'in Tahâvî'nin Şerhu Me'âni'l-Âsâr'da Hadisleri Anlamada Takip Ettiği Yöntemler isimli makalesi takip etmektedir. Tekineş çalışmasına hadisler arasındaki ihtilafları ele alan eserlerin en başında gelen Şerhu Me'âni'l-Âsâr'ı konu etmiştir ki, ona göre bu eserde Tahâvî hadis metinlerinin doğru anlaşılmasını temin etmeyi hedeflemiş, bu amaçla hadisler arasındaki birçok ihtilafı çözümlemiş ve Hanefî mezhebine yönelik iddialara önemli cevaplar vermiştir. Tekineş bu eserin sadece hadis ilmi bakımından değil, kullanılan yöntem itibarıyla fıkıh ilmi bakımından da oldukça önemli olduğuna işaret etmektedir.
Bu sayının beşinci yazısı Ayşe Sıdıka Oktay'a ait ve Kınalızâde Ali Efendi'nin Hayatı ve Ahlâk-ı Alâî İsimli Eseri başlığını taşıyor. Oktay çalışmasında önce büyük Türk ve İslam düşünürü Kınalızade'nin hayatını, yetişdiği muhiti ve kişiliğini anlatıyor, sonra eserlerinin incelemesine geçiyor. Daha sonra Ahlâk-ı Alâî isimli eserini merkeze alarak bu eserin nasıl yazıldığını, muhtevasını ve ilmî önemini anlatıyor. Oktay çalışmasında ayrıca, Ahlâk-ı Alâî'nin Ahlâk-ı Nâsırî ve Ahlâk-ı Celâlî gibi önemli ahlâk eserleriyle muhteva bakımından bir karşılaştırmasını da yapıyor.
Ahmet Özel'in Mevlid: Tarihi ve Dinî Hükmü başlıklı makalesi bu sayının altıncı yazısını oluşturuyor. Özel çalışmasında öncelikle mevlidin tarihî serencamını anlatıyor, bilahare onun fıkhî boyutu, dolayısıyla meşruiyeti üzerinde ortaya çıkan tartışmaları özetliyor. Yazısının sonuna bir mevlid bibliyoğrafyası eklemiş olması yazıyı daha da anlamlı kılıyor.
Makaleler kısmında yer alan son çalışma Fatih Toktaş'ın Fârâbî'nin Kitâbü'l-Mille Adlı Eserinin Takdim ve Çevirisi başlıklı makalesidir. Büyük İslam düşünürü Fârâbî'nin siyaset felsefesiyle ilgili önemli eserlerinden biri olan Kitâbü'l-Mille, bu çalışmayla birlikte ilk kez Türkçe'ye kazandırılmış bulunmaktadır. Toktaş önce eseri tanıtmakta, sonra eserin muhtevasıyla ilgili etraflı bir değerlendirme yapmaktadır. Arkasından eserin tam metin çevirisine yer vermektedir.
Araştırma Notları ve Tebliğler kısmında Dîvân okuyucusunun tanıdığı bir başka isim olan Aziz Doğanay yeni ve iddialı bir sanat yazısıyla çıkıyor okuyucunun karşısına. Doğanay'ın makalesinin başlığı Şehzade Mehmed Türbesinde Bulunan Bir Sanatkâr İmzası ve Bu Sanatkârın Türk Tezyinatına Getirdiği Yenilikler. Doğanay incelemesinde Şehzade Mehmed türbesini mimarisi, hatları ve diğer tezyinatını esas alarak etraflıca anlatmaktadır. Ancak yazısını anlamlı kılan, bu yazıda dillendirdiği bir görüştür. Zira sanat tarihçileri ve araştırmacıları arasında bu zamana kadar bir figür olarak telakki edilen bir süslemenin aslında bir sanatkâr imzası olduğu iddiası önemli bir bilimsel katkı sayılmalıdır. Bu bağlamda kime ait olduğu konusu ihtilaflı olmakla beraber bu çalışmayı destekleyen başka çalışmalarla bu figürün aslında bir imza olduğu iyice ispatlanırsa belki de bu zamana kadar isimsiz olarak yaşamış birçok mimar, nakkaş vb. sanatçı gün yüzüne çıkacaktır. Doğanay bu önemli çalışmasını on altı resimle süslemiş bulunmaktadır ki, bu da çalışmasına ayrı bir güzellik ve değer katmaktadır.
Araştırma Notları ve Tebliğler kısmında yer alan ikinci çalışma İbrahim Muti'ye ait olup Uygurların İslam'ı Kabul Ettikleri İlk Dönemlerdeki İslam Medreseleri başlığını taşımaktadır. Muti önemli ve meşhur bir Uygur alimidir. Daha çok dil araştırmalarıyla tanınan Muti'nin bu çalışması 1989 yılında Joseph F. Fletcher'ı anma münasebetiyle Harvard Üniversitesi Doğu Asya Enstitüsü'nde düzenlenen ?İslam Çin'e Nasıl Girdi? konulu uluslararası bir sempozyumda tebliğ olarak sunulmuştur. Muti tebliğinde, İslam medreseleriyle ilgili kısaca bilgi verdikten sonra çalışmanın esasını teşkil eden Karahanlılar döneminde Kaşgar'da mevcut medreseleri ve bu medreselerde hocalık yapan kişileri anlatmakta, ayrıca bu dönemde medreselerin önemini ve rolünü dokuz madde altında özetlemektedir.
Yazma Tanıtımı kısmında, geçen sayılarımızda da yazma tanıtımlarını yayınladığımız Şükran Fazlıoğlu'nun İbnu'l-Ekfânî'nin Risâle fî Âdâbi Suhbeti'l-Mülûk Adlı Risâlesi başlıklı çalışması yer almaktadır. Dikkatli okuyucumuzun hatırlayabileceği gibi Fazlıoğlu dergimizin onuncu sayısında Ekfânî'nin İkmâlü's-Siyâse fî İlmi'l-Firâse isimli eserinin tanıtımını yapmıştı. Bu sayıda ise yine Ekfânî'nin önemli bir eseri olan Risâle fî Âdâbi Suhbeti'l-Mülûk'unu tanıtmaktadır. Fazlıoğlu'nun tanıtımını yaptığı bu kabil eserlerde daha çok hükümdarlar, vezirler ve onların maiyetinde bulunanlar anlatılır. Bu anlatımda Yunan, İran ve Hint gelenekleri esas alınır. Ekfânî'nin de bu geleneğe uyduğu, eserinde gözlenmektedir. Eserine bir girişle başlar, daha sonra meşhur Sâsânî hükümdarı Enuşirvan'dan nakiller yapar. Bu özlü söz ve açıklamalara Yunan ve daha çok da Hint kültüründen alıntılar yaparak devam eder. Fazlıoğlu çalışmasının sonuna bu küçük eserin tenkitli metnini koyarak çalışmasını daha da anlamlandırmıştır.
Bir sonraki sayıda buluşmak dileğiyle?
Dîvân İlmî Araştırmalar