Allah'ın Halifesi, Dünyanın Kadısı: Bir Dünya İmparatorluğu Olarak Hilafet
İslam'ın siyasî yükselişi oldukça hızlıydı. Hz. Peygamber'in vefatından sadece bir yüzyıl sonra hilafet, İspanya'nın Atlantik kıyılarından İndus Nehri'ne kadar uzanmıştı. Hilafetin hak iddia ettiği bu toprakların çoğunda daha önceleri Achaemenid ve Roma imparatorlukları da hüküm sürmüştü. Ancak Hilafetin eşi görülmemiş başarısı ise İslamî tevhit inancı temelinde siyasî bir imparatorluk kültürü yaratabilmesiydi. Hilafet, insanlık tarihinde ilk defa İbrahimî ve Zerdüştî tek tanrıcılığın evrensel bir siyasî pratiğini tahakkuk ettirmiştir. Fethettiği bölgelerdeki geçmiş mirasları kendi sosyal ve siyasî sahasına katmış ve fetihlerin ardından barışçıl araçlar yoluyla eski dünyanın çoğu üzerinde bunların yaygınlaşmasını sağlamıştır: Tedricî ihtida, ticarî ilişkiler, tebliğ faaliyeti ve entelektüel alışveriş kadim miraslariın eski dünyada dağılımını sağlamıştır. Bu tek tanrılı siyasî kültür, camiler, vakıflar ve medreseler gibi uzun soluklu sosyal müesseselerin meydana gelmesine ilham kaynaklığı etmiş ve bu müesseseler, İslamî dindarlığın farklı dereceleri ile toplumsal hayatta ümmetin mühim merkezî rolüne dayanan ortak bir kimlik algısının devamını sağlamıştır. Bölgesel sınırlamaların ötesine geçen ve daha açık şekilde İslam hukuku ve siyasî düşüncede ortaya çıkan evrensel söylem sadece hilafetin yıkılmasından sonra sosyal bağların ve birlik hissinin sürdürülmesine yardım etmemiş, aynı zamanda yenilenmiş evrensel emellere de imkân hazırlamıştır. Selçuklular, Moğollar ve Osmanlılar gibi yeni siyasî güçler, farklı kültürel ortamlara uyum sağladığı ispat edilen evrensel ideallerden ilhamını almış ve bunlar tarafından harekete geçirilmişlerdi. Sonuç olarak bu yeni hanedanlar İslam'ın manevî boyutunun himayesi altında güçlü ve evrensel yönetim biçimleri oluşturmuşlardır.
Hayrettin YÜCESOY
Yorum yazın
Yorum yapmak için giriş yapın.