900. vefat yıldönümü sebebiyle ağırlıklı olarak Gazzâlîye ayırdığımız bu sayımızda, Gazzâlînin kelâm ve fıkıh/siyaset alanındaki görüşlerini irdeleyen iki makale ile Gazzâlînin eserlerinin Türkçeye aktarımını konu edinen bir bibliyografya çalışması yer alıyor. el-Menhûlden İlcâma Gazzâlîye Göre Kelâm İlmi ve Kelâmcılar başlıklı ilk makalede Osman Demir, kelâm ilminin tarihinde bir dönüm noktasını teşkil eden Gazzâlînin, ilk eseri olan el-Menhûlden, son eseri olan İlcâma uzanan süreçte kelâm ilmine ve kelâmcılara yönelik tavrındaki değişimlerin izini takip ediyor. Demire göre Gazzâlî, kelâm ilminin kendisinden sonraki gelişimini hem metot hem de muhteva olarak derinden etkilemiştir. O, bu disiplinin geçmiş birikimine ve dönemindeki uygulamalarına yönelik önemli tespitlerde de bulunmuştur. Kelâmın İslâmî ilimler içindeki aslî ve temellendirici rolünün farkında olan Gazzâlî, dönemin şartlarının da etkisiyle bu ilmin metodundan ve yanlış uygulamalarından kaynaklanan sorunlara dikkat çekmiştir. Bazen bu eleştiriler topyekun bir kelâm sorgulamasına dönüşmüş ve bu tavır onun kelâma verdiği değer ve bu ilmin diğer ilimler içindeki konumu ile çelişir görünmüştür. Bu nedenle onun kelâmcılığı kadar kelâm ilmi ve kelâmcılar hakkındaki değerlendirmeleri de öteden beri tartışılmıştır. Bu çerçevede Gazzâlînin Eşarî kelâmına tamamen bağlı olduğu, mezhebini kısmen ya da tamamen terk ettiği, tasavvufa meylettiği, kelâmı felsefîleştirdiği ve kelâm ve felsefe düşmanı olduğu gibi, birbirinden oldukça farklı görüşler ortaya atılmıştır. Demir, Gazzâlînin kelâmla ilişkisine dair bu farklı yaklaşımlara değindikten sonra, onun kelâm ilmi ve kelâmcılar hakkındaki görüşlerini kronolojik olarak ortaya koymakta ve buradan hareketle onun kelâm algısını tespite çalışmaktadır. Özgür Kavakın İki Âlim, İki Halife Adayı: Cüveynînin Nizâmülmülkü, Gazzâlînin Müstazhiri başlıklı çalışması ise Gazzâlînin hilâfet meselesi çerçevesinde hem fıkhî hem de siyasî görüşlerini irdelerken, aynı zamanda Gazzâlînin, hocası Cüveynî ile olan fikrî ilişkisini de gözler önüne sermektedir. Dîvânın İslâm Siyaset Düşüncesi konulu 27. sayısında Cüveynînin el-Gıyâsî adlı eserindeki katiyyât-zanniyyât ayırımını inceleyen ve buna dair modern yorumları eleştirel bir gözle okuyan Kavak, bu çalışmasında da aynı zeminden hareket ederek Cüveynî ve talebesi Gazzâlînin hilâfet hakkındaki görüşlerini, dönemin siyasî bağlamını da dikkate alarak ele almaktadır. Çalışmasının, Müslümanları yönetmeye tâlip olan kişinin hangi vasıflara sahip olması gerektiği ve bu vasıfların zamana ve mekâna göre şekil alıp almadığı sorusunu merkeze aldığını belirten Kavak, sözkonusu meselenin bu makalede, aralarında hoca-talebe ilişkisi olan, aynı fıkhî ve itikadî mezhebe mensup olup (Şâfiî-Eşarî) aynı teorik zeminden beslenen (katiyyât/zanniyyât tasnifi) Cüveynî ve Gazzâlînin görüşleri çerçevesinde inceleneceğini belirtmektedir. Kavakın tespitlerine göre, Cüveynî, Selçuklu veziri Nizâmülmülkün, Gazzalî ise Abbasî halifesi Müstazhirin, içinde bulunulan zaman diliminin yegâne halifesi olduğunu/olması gerektiğini ileri sürmektedir. Kavak, aynı siyasî organizasyonların hâkimiyetinde yaşayan bu iki âlimin birbirine yakın zamanda ve fakat farklı siyasî-toplumsal şartlarda tüm Müslümanların siyasî idarecisi olarak tercih ettikleri farklı isimler çerçevesinde dile getirdikleri düşüncelerin amaç ve hedefler bakımından büyük bir benzerlik arz etmesi konusuna odaklanarak ulemanın siyasete müdahalesinin arkasındaki sâikleri belirlemeye çalışmaktadır. Bu sayımızda Gazzâlî ile ilgili yer verdiğimiz son yazı, Sadık Yazara ait: Gazzâlînin XIII-XIX. Yüzyıllar Arasında Batı Türkçesinde Tercüme Edilen Eserleri. Ölümünden sonra önde gelen birçok eseri, Arapça (Farsça yazdıkları), Farsça (Arapça yazdıkları) ve Türkçe gibi Doğu dilleri ile Latince, İngilizce, Fransızca gibi birçok Batı diline tercüme edilen Gazzâlînin eserlerinin, Yazarın tespitlerine göre, Batı Türkçesine tercüme serüveni ise XV. yüzyıldan itibaren başlamıştır. Yazar, çalışmasında, Batı Türkçesinin ilk verimlerini verdiği XIII. yüzyılın sonundan XIX. yüzyılın başlarında kadarki süreçte Gazzâlînin eserlerine yapılan Türkçe tercümeleri tanıtmakta, mütercimlerin tercüme üslupları hakkında bilgi vermekte ve tercümelerin mevcut nüshalarına dair kayıtları aktarmaktadır. Yazma eser kütüphane ve kataloglarına dayanarak hazırladığı çalışmasında Yazar, sözkonusu yüzyıllarda, Gazzâlîye aidiyeti kesin 9, ona ait olduğu varsayılan 3 eserin tercümeleri üzerinde durmaktadır. Bu sayıda konu dışı olarak üç yazıya yer veriyoruz. Bunlardan ilkini, İsmail Karanın Ebülûla Mardinin Ulema Haltercümelerine Dair Çalışmaları başlıklı makalesi oluşturuyor. Cumhuriyet devrinde Osmanlı ilmiye sınıfı mensuplarının haltercümelerini yazan müellifler arasında Ebülûla Mardinin hususî bir yeri olduğuna işaret eden Kara, onun hem medrese ve mektep eğitimi almış bir kişi hem de Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi hukuk modernleşmesi süreçlerine aktif olarak katılmış bir hoca olmasının, yaptığı çalışmaları daha anlamlı hale getirdiğini belirtmektedir. Kara, bu çalışmasında, Ebülûlâ Mardinin Huzur Dersleri kitabını merkeze alarak, onun ulema biyografilerine dair çalışmalarının tarihî seyrini, ortaya çıkış şartlarını, arka planlarını, kaynaklarını, zenginliklerini, imkânlarını ve bazı problemlerini incelemektedir. Mahmut Dilbaz ise II. Mahmudun Askerî Islahatlarına Dair Tercüme Bir Müdafaanâme: el-Kevkebül-Mesûd fî Kevkebetil-Cünûd adlı çalışmasında, Osmanlı-Türk modernleşme tarihinin önemli bir devrini, İbnül-Annâbî ve eserinin Türkçeye çevirisi üzerinden irdeliyor. Osmanlı modernleşmesinin, askerî yenilgilerin ve toprak kayıplarının artması akabinde askerî sistemde yapılan Batı tarzı yeniliklerle başladığını belirten Dilbaz, siyasî merkezin, hususen XVIII. asrın ikinci yarısından itibaren, girişilen bu yeniliklerin halk nazarında ve muhalif çevrelerdeki meşrûiyetini sağlamak için ulemanın nüfûzuna ihtiyaç duyduğunu vurgulamaktadır. Dilbaza göre ulema hem yönetimin çeşitli kademelerinde yeniliklerin bizzat uygulayıcısı olarak üzerine düşen görevleri yapmış ve hem de ıslahatların meşrûiyetini ve gerekliliğini yazdığı savunmacı eserlerle desteklemiştir. Cezayirde Hanefî kadılığı ve İskenderiyede müftülük yapan Cezayir doğumlu İbnül-Annâbînin (1775-1851) II. Mahmudun askerî ıslahatını savunmak üzere Mısırda kaleme aldığı Arapça es-Sayül-Mahmûd fî Nizâmil-Cünûd adlı risalesi de bunlardan biridir. Bu eseri ilmiye teşkilatının önemli mevkilerinde görev almış Sahhâflar Şeyhizâde Esad Efendi (1789-1848) el-Kevkebül-Mesûd fî Kevkebetil-Cünûd adıyla pek çok ilavelerle Türkçeye tercüme etmiştir. Arapça aslı Ocak-Şubat 1827de telif edilen eserin 26 Nisan 1829da temize çekilip padişaha sunulmuş olan tercüme metni, Dilbaza göre, askerî ıslahatın ayet, hadis ve ilk dönem İslâm tarihi uygulamalarının delil gösterilerek savunulduğu bir ıslahat metni olmasının yanında aynı zamanda Hz. Peygamber dönemi savaşlarının mufassalan anlatıldığı bir megâzî kitabıdır. Dilbaz, makalesinde, dönemin diğer ıslahat metinlerine değinerek Esad Efendi ve İbnül-Annâbînin biyografilerine kısaca değinmekte ve el-Kevkebül-Mesûd fî Kevkebetil-Cünûd adlı eseri tanıtıp değerlendirmektedir. Bu sayının son yazısı Arzu Güldöşürene ait: Bilinmeyen Bir Medrese Islahatı Metni: Vildan Faik Efendi ve Islah Risalesi. Medreselerin, kuruluştan itibaren eğitim, hukuk ve din hizmetleri alanında devletin ihtiyaç duyduğu görevlileri yetiştiren kurumlar olduğunu belirten Güldöşüren, medreselerin kendi sistemi içinde bazı aksaklıkların ortaya çıkmasının ve modernleşme hareketleri sonucunda açılan mektepler karşısında bozulmuş müesseseler olarak görülmesinin, medreselerin ıslahı meselesini gündeme getirdiğini vurgulamaktadır. Başta medrese hocaları ve talebeler olmak üzere gidişattan memnun olmayanlar medreselerin ıslahı ile ilgili öneriler sunmaya, risaleler yazmaya başlamıştır. Medreselerin ıslahı konusuna eğilenlerden biri de dönemin önemli âlimlerinden Vildan Faik Efendi olmuştur. Güldöşüren makalesinde, medreselerin ıslahı ile ilgili bugüne kadar tespit edilip gündeme getirilmemiş Vildan Faik Efendiye ait metinlerden birini konu edinmektedir. Makalede risaleyi kaleme alan Vildan Faik Efendinin hayatı ana hatlarıyla verilerek yazarın ıslah risalesinde öne çıkardığı hususlar vurgulanarak değerlendirmelerde bulunulmaktadır. Son olarak Vildan Faik Efendinin risalesi, 1914deki Islah-ı Medâris Nizamnâmesi ve Talimatnâmesi ile karşılaştırılmaktadır. Her zaman olduğu gibi kitap değerlendirmeleriyle sonlandırdığımız dergimizin bu sayısında beş kitaba dair değerlendirmeleri okuyucularımızla paylaşıyoruz. Nurullah Ardıç, Atila Doğanın Osmanlı Aydınları ve Sosyal Darwinizm; Muammer İskenderoğlu, Hilmi Yavuzun İslamın Zihin Tarihi: Bir Müslüman Aydının İslam Üzerine Düşünceleri ve Mariam al-Attarın Islamic Ethics: Divine Command Theory in Arabo-Islamic Thought; Fatih Bayram, Ali Anooshahrin The Ghazi Sultans and the Frontiers of Islam: A Comparative Study of the Late Medieval and Early Modern Periods; M. Macit Kenanoğlu ise Cengiz Aktar tarafından derlenen Tarihi, Siyasi, Dini ve Hukuki Açıdan Ekümenik Patrikhâne adlı eseri değerlendiriyor. Gelecek sayımızda buluşmak dileğiyle Dîvân: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi