İbn Rüşd ve İbn Teymiyyede Bireyin Tanımı ya da İslam Düşüncesinde Özgün Bir Konseptüalizm ve Özgün Bir Nominalizm Örneği
Bireyin tanımı problemi, bireyin nasıl anlamlandırıldığına bağlı olarak, önümüze çeşitli felsefî meseleler çıkarmaktadır. Bunların tümü, kökeni Platon ve Aristotelese uzanan tümeller sorunu ile ilişkilidir. Esasen bu konu etrafında, hem ontolojik hem de epistemolojik bağlamda çeşitli tartışmalar yapılmıştır. İslam düşünce tarihi açısından, her biri kendine özgü yorum ve konuma sahip iki önemli isim İbn Rüşd (1126-1198) ve İbn Teymiyye (1263-1328), tümel-tikel ilişkisi problemi hakkında, kuşkusuz farklı temeller üzerinde yükselen fikirlere sahiptir. Bu iki düşünürden İbn Rüşd, Aristotelesçi felsefenin tüm zamanlardaki en büyük isimlerinden biridir kuşkusuz; Selefîliğin önde gelen şahsiyetlerinden biri olan İbn Teymiyye ise bizzat felsefî düşünceyi inceleyerek felsefeye karşı şiddetli eleştiriler yöneltmiştir. Bireyin tanımlanması, yalnız kendisi ile özdeş olan bireyi bir tümel olarak kavramak anlamına geleceği için, kendi içinde bir paradoks oluşturmaz mı? İbn Rüşd, bu sorunu tartışmakta ve varolma-varolmama analizi ile bir çözüm üretmeye çalışmaktadır. İbn Teymiyye ise, Aristotelyen ontolojiyi eleştirerek, doğrudan doğruya mahiyet kavramına dayanan tümel-tikel çözümlemesine ve dolayısıyla Meşşai tanım teorisine hücum etmektedir. Sonuç itibariyle İbn Rüşd, bu orijinal problem hakkındaki analiziyle, özgün bir konseptüalizmin ve İbn Teymiyye ise yine özgün bir nominalizmin ipuçlarını ortaya koymaktadırlar. Elbette her iki düşünürün temel endişelerinde, bir ortaklık mevcuttur: en doğru bilgiye ulaşma metodunu saptamak. Mamafih İbn Rüşdün varlık tasavvuru ile İbn Teymiyyenin varlık tasavvuru arasındaki yapısal farklar, onların epistemik kavrayışlarını da etkilemiş ve başkalaştırmıştır. İbn Rüşd, bilimsel bilgi için zemin oluşturacak zorunlu bilginin peşindedir ve bu yüzden, tıpkı Aristoteles gibi, varoluş içindeki zorunluluklara odaklanmaktadır. İşte bu yüzden, bireyin tanımlanabilirliğinin kesin biçimde gösterilmesi, ontolojik ve epistemik açıdan büyük önem taşımaktadır. İbn Teymiyye ise bir şekilde kendinde zorunluluk ifade ettiğini düşündüğü ve Aristotelesçi tanım teorisinin merkezini oluşturan özsellik ve mahiyet kavramlarına şiddetle karşı çıkmaktadır. İşte bu noktada İbn Teymiyye, bireyin tanımlanabilirliği problemini, tikel-tümel ilişkisi bağlamında eleştiriye tâbi tutarak, kendisi ile özdeş olan bireyin varlığı ile bireyin özünü meydana getiren ve esasen tanımın elde etmeyi amaçladığı mahiyeti arasındaki bağı tartışmaktadır.
Mehmet BİRGÜL
Yorum yazın
Yorum yapmak için giriş yapın.