.

Dîvân İlmî Araştırmalar olarak2005 yılında "Türk düşüncesi" konusunu ele almak için yola çıkmış ve 18. sayımızı bu çerçevede "klasik dönemde Türk düşüncesi" hakkında kaleme alınmış makalelere ayırmıştık. Elinizdeki 19. sayımızda ise "modern dönemde Türk düşüncesi" meselelerini tartışmaya odaklanmış bir dosyayı düşüncenin dîvânına davet ettik.
Önceki sayılarımızda mukayeseli medeniyetler tarihi perspektifi çerçevesinde Osmanlı, İslam, Batı-Hıristiyanlık, Hint, Japon medeniyetlerindeki düşünce ve eylem sorunlarını gündemimize almıştık. 18. ve 19. sayılarımızda ise Türk düşüncesinin tarihi süreçte yaşadığı değişimleri ele alan, farklı disiplinlerden pek çok kalemle bu konunun ayrıntılarına odaklandık.
Modern dönemde Türk düşüncesini konu edinen elinizdeki sayıda, sekiz makale ve üç kitap tanıtımı yer almaktadır. Türkiye'nin Çağdaş Tarihine İlişkin Bazı Gözlemler başlıklı ilk makale Yücel Bulut'a ait. Bulut, yazısında Osmanlı Devleti'nin son iki yüzyılından başlayarak ortaya çıkan yenileşme hareketleri sonucunda kurucu bir ideolojiye dönüşen "batılılaşma/modernleşme" fikrinin kurumsal, siyasal ve sosyolojik sürecini, bu dönemi açıklamaya hasredilmiş araştırmaların tenkidini yaparak ele alıyor. Bulut'a göre, "Türkiye'de çağdaş düşünce" ile "çağdaş Türk düşüncesi" arasında hatları belirginleşen bir ayrışma bu süreç sonucu oluşan resmin temel özelliğidir. Bu nedenle, modern dönemde Türk düşüncesi üzerine yazmak ve düşünmek aynı zamanda Batı(lı/cı)laşma sürecinin ayrıntıları üzerine eğilme zorunluluğunu getirmektedir. Türk entelektüel hayatının günümüzdeki en ciddi sorunlarından birisi, bu süreci yeniden yorumlayacak çalışmaların yakın tarihimizin karmaşık yapısını ortaya serecek ayrıntılı tahlillere inememesidir. Farklı düşünce geleneklerinin bu süreci ele alırken üzerine ittifak edilebilir bir "söylem"i oluşturamamış olmaları bizzat sürecin karmaşıklığından kaynaklanmaktadır. Bulut'a göre, yakın dönem Türk düşüncesi, Türk batılılaşmasının zaruretlerinin ve faydacılığının ezici ağırlığı altında sayısız kurtuluş formülünün vücut bulduğu uzun bir tarihi ihtiva etmekte, ayrıntıları üzerine dikkatle eğilmeyi zorunlu kılmaktadır.
Yasin Aktay, Türk Siyasi Düşüncesinde Kayıp Halka: Siyasal Kemalizm, Sosyalizm ve İslamcılık başlıklı yazısında, Türk düşüncesinin aşırı siyasi görünen karakterine rağmen, aslında doğası itibariyle siyasallıktan mahrum bir alan olarak belirdiğini iddia ediyor. Kapsamlı teorik içerikli yazısında Aktay, keskin bir özgünlük vurgusu içeren bir Türk düşüncesinden bahsetmenin zorluklarını, "siyasal" kavramının Türk düşüncesinde kazandığı farklı anlamlar üzerinden incelemekte. Slavoj Zizek'in siyasallığın askıya alınma biçimleri üzerine yaptığı bir tasnifin bir kısmını temel alarak Türk siyasi düşüncesindeki siyasal halkanın zaaflarına" değinen Aktay, siyasal momentin inkârı biçiminde beliren kavramlar olarak arche-politik (fitne), para-politik (müteşabih siyaset)ve meta-politik'in (komplo siyaseti) Türk düşüncesinde siyasal halkanın kopukluğunun araçları olarak okunabileceğini iddia ediyor. Bu açıdan yazı, modern-geleneksel gibi dikotomiler üzerinde oturan siyaset düşüncesinin açmazlarını aşma gayesini güdüyor. Aktay, Kemalizm, İslamcılık ve Sosyalizmin Türk düşüncesindeki "siyasal" kavrayışlarının bu üç kavramla ilişkilerini ortaya koymakta ve ilave olarak ultra-politik ve post-politik kavramlarını da tahlile dâhil ederek ilginç sonuçlara ulaşmakta. Aktay'a göre "Kemalistinden Sosyalistine, muhafazakârından İslamcısına Türk siyasal düşüncesinde herkesi etkisi altına almış görünen siyasallık yoksunluğunun giderilebileceği bir model, fıkıh ve içtihat etkinliğinde bulunabilir."
Dosyamızın diğer bir kapsamlı değerlendirmesi Osmanlı/Türk Batılılaşmasının Kararsızlığı: 'Köhne' Geçmiş, 'Şanlı' Gelecek başlığıyla Faruk Deniz'e ait. Yazar, Hannah Arendt'in "geçmiş ve gelecek arasında" yolunu bulmaya çalışan Avrupa aydınının II. Dünya Savaşı sırasındaki durumlarını tahlil ettiği yazısında ele alınan "miras" bahsinden hareketle, Osmanlı/Türk bürokrat/aydınının siyasi, epistemolojik ve psikolojik kararsızlıklarını geçmiş ve gelecek tasavvurlarının değişimi üzerinden ele alıyor. Deniz'e göre, farklı ideolojik konumlarına rağmen, Osmanlı/Türk aydınlarını ortak paydada birleştiren unsurlar da mevcuttu: köhne geçmiş, şanlı gelecek, tekniğe dönük hayranlık, yalınkat pragmatist söylem vd. Bu hususiyetler modern dönemde Türk düşüncesinin zımnî ortak kabulleri olarak kurumsallaşmıştır. Geçmiş ve geleceğin nasıl idrak edileceği hususunda yoğun tereddütler yaşayan Osmanlı/Türk aydınları, Deniz'e göre, sürekli olarak zaruretler altında şekillenen fikri ameliyeleri sebebiyle sahici bir yüzleşmeden de sürekli olarak imtina etmişlerdir.
Kahraman Şakul, Osmanlı yenileşme hareketlerinin ciddi başlangıç adımlarını temsil eden III. Selim döneminde yazılmış olan "Cedid" fikri içeren layiha ve risaleleri, döneminin tarihi bağlamı içinde yeniden anlamlandıran yenilikçi bir okuma örneği sunuyor. Bugüne kadar bağımsız metinler olarak okunma eğilimi nedeniyle, içinde oluştuğu bağlamın mantığı içinde değerlendirilemeyen bu metinlerin topluca ele alındığında yerleşik kalıpları aşan yeni açıklamalara ulaşılabileceğini iddia ediyor. III. Selim dönemindeki Ceditçi harekete topluca bakıldığında, sadece Batılılaşma anlamında bir yenileşmenin değil aynı zamanda İslami ortodoksiyi güçlendirme yönünde bir çabanın da mevcut olduğunu iddia ediyor. Şakul, bu dönemin sona ermesinin de, kültürel ve dini etkenler yerine Ceditçi ricalin meşruiyet şartlarını ortadan kaldıran daha geniş planda cereyan eden siyasal ve askeri olaylara bakılması gerektiğinin altını çiziyor.
Tufan Buzpınar, II. Meşrutiyet döneminin en hararetli tartışma konularından olan Avrupa sorununu, Balkan Savaşları sonrası Garbcı hareketin önemli isimleri Celal Nuri ile Doktor Abdullah Cevdet arasındaki tartışma üzerinden ele alıyor. Buzpınar'ın yazısı, Türk ve Avrupa kimliklerinin yaşadığı değişikliklerde karşılıklı etkileşimlerin ve tarihi bağlamın önemi üzerinde yoğunlaşıyor. Bu çerçevede Türk kimliğinin ne olduğuna ilişkin tartışmalarda "Öteki"nin merkeziliği farklı şekillere ortaya çıkıyor. Buzpınar, Celal Nuri ile Doktor Abdullah Cevdet arasındaki Avrupa sorunu çerçevesindeki sert tartışmayı "tek medeniyet anlayışına karşı geliştirilen fikirler ve bu tartışmaların Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarına kadar nasıl bir seyir izlediği" meselesi etrafında tahlil ediyor.
Üzerinde ayrıntılı ve derinlikli çalışmalar yapılmasına rağmen II. Abdülhamid dönemine ilişkin tartışmalar her geçen gün artan ivmeyle devam ediyor. Bu araştırmalar içinde titiz ve ayrıntılı çalışmalarıyla tanıdığımız Ali Birinci, II. Abdülhamid dönemi üzerine en çok tanınan çalışmalardan olan Sultan II. Abdülhamid'in Hâtıra Defteri adlı eserin menşeini, müessirini, usûlünü ayrıntılı olarak tetkik ederek sıhhat derecesini soruşturuyor. Birinci'nin makalesi, yaygın bir şekilde kabul gören pek çok metnin sıhhati soruşturulmaksızın kullanımının doğuracağı yanlış anlamaların tehlikelerine de işaret ederek, ilmi çalışmalarda titizliğin önemini bir kez daha hatırlatıyor.
II. Abdülhamid'in mutlakiyet döneminin son sadrazamı olan Avlonyalı Arnavut Mehmed Ferid Paşa'nın Konya valiliği sırasında Osmanlı maarif davası etrafındaki faaliyetlerini konu edinen bir diğer makale Abdulhamit Kırmızı'ya ait. Ferid Paşa'nın Osmanlı dönemindeki kapsamlı eğitim reformu faaliyetleri çerçevesinde Konya'da kaleme aldığı layihalar ve yaptığı yazışmalar üzerinden dönemin eğitim meselelerini soruşturan Kırmızı, 20. yüzyılın başlarında maarifin manzara-i umumiyesine ışık tutmaya çalışıyor. Çalışmanın sonunda ayrıca, Ferid Paşa'nın Konya vilayetinin eğitim meseleleri ile ilgili yazdığı on altı sayfalık layihanın transkripsiyonunu da okuyabilirsiniz.
Samime İnceoğlu, Tanzimat'ta Bir Düşünür ve Bürokrat: Münif Paşa ve İktisat Tasavvuru adlı makalesiyle, Tanzimat dönemindeki önemli değişim alanlarından birisi olan iktisat düşüncesinin farklılaşmaya başladığı bir uğrağa ışık tutmaya çalışıyor. Döneminin diğer aydınları ile ilişkilerini de ele alarak Münif Paşa'nın iktisat tasavvuru üzerine eğilen İnceoğlu'na göre, iktisat tasavvurundaki değişimi anlamak için hem Batı'daki gelişmelerin, hem güncel iktisadi olayların hem de Osmanlı iktisat düşüncesindeki temel özelliklerin bir arada incelenmesi gerekmektedir. Münif Paşa'nın fikirleri de, bu çerçeve içinde Tanzimat aydın-bürokratının hususi bir örneğini temsil etmektedir.
II. Meşrutiyet dönemi Türk hikâyesinde kadının sosyal konumu üzerine tartışmalarla ilgili yazı ise Nesime Ceyhan'a ait. Ceyhan, yazısında hikâyelere yansıyan şekilleriyle "tesettür", "harem", "kadın hakları", "modernleşme", "boşanma hakkı" gibi sorunları tahlil ediyor. Ceyhan'ın yazısı, Türk modernleşme sürecinin sancılı bir uğrağında kadına ilişkin tartışmalar üzerinden modernleşmenin en kırılgan konularından birisini ele alıyor.
Bu sayımızdaki "Kitap Değerlendirmesi" bölümünde üç kitap tanıtılıyor. Hatice Kelpetin Arpaguş, Murat Sülün'ün Türk Toplumunda Kur'ân-ı Kerîm Kültürü adlı eserini; Gülgûn Uyar, Hatice Kelpetin Arpaguş'un Osmanlı Halkının Geleneksel İslâm Anlayışı ve Kaynakları başlıklı çalışmasını; Mustafa Gündüz ise, İsmail Kara'nın "Çağdaş Türk Düşüncesinin Meseleleri Konusuna Önemli Bir Katkı: Din İle Modernleşme Arasında" adlı eserini değerlendiriyor.
Düşüncenin dîvânına davet ettiğimiz bilgelik sevgisi, çalışma aşkı ve fikir derdi ihtiva eden diğer çalışmalarla, İslam tarihi ve düşüncesi ağırlıklı olarak çıkacak 20. sayımızda buluşmak ümidiyle.

 

Dîvân İlmî Araştırmalar



Yorum yazın

Yorum yapmak için giriş yapın.