SUNUŞ
İslam düşünce geleneği içinde varlık bulmuş bir İslam siyaset düşüncesinden bahsetmek mümkün müdür? Fıkıhtan kelama, tasavvuftan ahlak ve felsefeye kadar değişik disiplinlerde kaleme alınan eserler bu açıdan incelenebilir mi? İslamî ilimler ve İslam felsefesi literatürü içerisinde yer alan ve bir şekilde "siyaset düşüncesi" kapsamında değerlendirilmesi mümkün olan bu eserler nasıl anlaşılmalı, nasıl okunmalıdır? Bu eserlerin yazıldıkları dönemdeki siyasî tatbikattan etkilenip etkilenmediklerini, yahut bu tatbikat üzerinde etkilerinin olup olmadığını tespit etmek mümkün müdür? Günümüzde "İslam siyaset düşüncesini" ele alan eserler, kadim birikimi doğru bir şekilde anlayıp aktarma açısından nerede durmaktadır? 21. yüzyılda İslam siyaset düşüncesini çalışmanın anlamı nedir ve mevcut birikim bu açıdan nasıl bir öneme sahiptir?
Dîvân: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi'nin yirmi yedinci sayısı, bu ve benzeri sorular çerçevesinde Hızır Murat Köse'nin öncülüğünde Bilim ve Sanat Vakfı Medeniyet Araştırmaları Merkezi bünyesinde 2003 yılında çalışmalarına başlayan Siyaset Düşüncesi Atölyesi'nin katkılarıyla hazırlanan "İslam Siyaset Düşüncesi" özel sayısıyla okuyucularının karşısında.
Bir yandan İslam siyaset düşüncesinin mahiyetini belirleme ve bu düşünce kapsamında değerlendirilebilecek kadim birikimi keşfetme; diğer taraftan günümüzde "İslam siyaset düşüncesini ele almanın imkân ve usulü" meselesini vuzûha kavuşturmayı hedefleyen atölye çerçevesinde ulaşılan ilk sonuç, özellikle bu alana hâkim olan çağdaş oryantalist literatürün bahsi geçen birikimi anlama açısından esaslı bazı problemlerinin olduğudur. Klasik eserlerin kaleme alındığı tarihî bağlamın göz ardı edilmesinden kaynaklanan "tarihî yanılsama"; sosyal bilimlerin mevcut tasniflerini esas alarak mezkur metinleri ait oldukları disiplinlerden kopartarak incelemekten doğan "disipliner yanılsama" ve Leo Strauss ve ekibinin hususî olarak İslam siyaset felsefesi metinlerinin anlaşılmasına dair geliştirdikleri okuma tarzının doğurduğu "bâtınî yanılsama" bu problemler çerçevesinde özel olarak zikredilmelidir. Atölye bünyesindeki çalışmalar neticesinde tespit edilen bu "algı sorunlarını" ortaya koyan ilk çalışmalar 2004 yılında Bilim ve Sanat Vakfı Medeniyet Araştırmaları Merkezi tarafından tertip edilen Klasiği Yeniden Düşünmek başlıklı uluslararası sempozyumda müstakil bir oturumda tebliğ olarak sunuldu ve İslam ve Klasik (Klasik Yayınları, İstanbul 2008) başlıklı eserde yayınlandı. 2004 sonrası çalışmalarını oryantalist literatürün sözkonusu yanılsamalarına dikkat çekmenin yanında, İslam siyaset düşüncesi birikiminin kelam, fıkıh, felsefe, ahlak ve siyasetnâme literatürü özelinde nasıl anlaşılabileceği meselesine teksif eden atölye katılımcıları, bu çerçevede ulaştıkları tespitleri 1 Mart 2008 tarihinde Bilim ve Sanat Vakfı Medeniyet Araştırmaları Merkezi tarafından tertip edilen İslam Siyaset Klasiklerini Yeniden Okumak başlıklı ihtisas sempozyumunda sundukları yedi tebliğ ile kamuoyuyla paylaştılar. Dîvân'ın bu sayısında yer alan Özgür Kavak, M. Cüneyt Kaya ve Hümeyra Karagözoğlu'na ait makalelerin ilk halleri bu sempozyumda sunuldu. Bu üç çalışma dışında bu sayıda yer alan diğer makale ve kitap değerlendirmeleri de yine atölye katılımcıları tarafından benzer tespit ve endişeler doğrultusunda kaleme alındı.
Bu sayının ilk yazısı Hızır Murat Köse'ye ait: “İslam Siyaset Düşüncesini Yeniden Okumak: Eleştirel Bir Giriş”. İslam siyaset düşüncesinin nasıl okunacağı sorusunun tarih içindeki önemine paralel bir şekilde bugün de güncelliğinden hiçbir şey kaybetmeden önümüzde durduğuna dikkat çeken Köse, modern dönemde bu soruya müsteşrikler tarafından verilen cevapların, bugün bu düşünceye nüfuz etmede önümüze ciddi engeller çıkardığını vurguluyor. Köse, İslam siyaset düşüncesini anlamamızı zorlaştıran ve “yanılsama” olarak isimlendirdiği iki yaklaşımı bu çalışmasında ele alıyor. Bunlardan birincisi Avrupa’nın modern döneme geçişte yaşadığı tarihî tecrübeyi genelleştirerek benzer bir tecrübenin İslam tarihinde de yaşandığı varsayımından hareket eden “tarihî yanılsama”; diğeri ise sosyal bilimlerin kendi aralarındaki bölünmeden dolayı ortaya çıkan sınırlı bakış açısıyla İslam siyaset düşüncesini ele alırken seçici davranmaktan kaynaklanan ve bu nedenle düşüncenin iç bütünlüğünün gözden kaçırılmasına sebebiyet veren “disipliner yanılsama”. Köse, makalesinde, İslam siyaset düşüncesinin kendi tecrübe ve birikimi ışığında, Batı tarihî tecrübesinden bağımsız olarak kendi iç mantığı çerçevesinde bütüncül bir bakış açısıyla incelenmesi gerektiğini belirtiyor.
Bu sayının ikinci yazısı, “Siyasî-Fıkhî Ahkâmın Fıkıh Usûlü Zemininde Temellendirilmesi: Cüveynî’nin el-Gıyâsî’sinde Kat‘iyyât-Zanniyyât Ayrımı ve Modern Yorumları” başlığıyla Özgür Kavak’ın imzasını taşıyor. Kavak, çalışmasında, bir ahkâm-ı sultâniye eseri olan Gıyâsü’l-ümem’de İmâmü’l-Harameyn el-Cüveynî’nin (419/1028-478/1085) “siyasî-fıkhî ahkâm”ı nasıl değerlendirdiği meselesini inceleyerek bu kitabı konu edinen müelliflerden Wael B. Hallaq ile Particia Crone’nin Cüveynî’nin görüşlerine dair değerlendirmelerini tenkit ediyor. Cüveynî’nin bahsi geçen eserinde “siyasî-fıkhî ahkâm”ın, elde edilmesi bakımından kat‘î ve zannî olmak üzere ikiye ayrıldığını belirten Kavak, Cüveynî’ye göre kat‘î olan hükümlerin ümmeti mutlak manada bağlayan meselelerden oluştuğunu, zannî olanların, haklarında kat‘î delil bulunmadığından ulemânın ictihadına terk edilen meselelerden müteşekkil olduğunu belirtiyor. Kavak’ın tespitlerine göre, teorik alt yapısı fıkıh usûlü eserlerinde bulunan bu ayrım, Cüveynî tarafından el-Gıyâsî’ye taşınmış ve kitaptaki tüm meseleler bu ayrıma göre ele alınmıştır. Kavak; Hallaq ve Crone’nin ise bu ayrımı Mâverdî'nin geliştirdiği hilafet anlayışına alternatif bir teori olarak gördüğünü ve Cüveynî’yi hilafet makamına güçlü bir askerî liderin geçmesine zemin hazırlamakla, bir başka tabirle “hilafeti sekülerleştirmekle” itham ettiklerini vurguluyor.
"Peygamberin Yasa Koyuculuğu: İbn Sînâ’nın Amelî Felsefe Tasavvuruna Bir Giriş Denemesi” başlıklı yazısında M. Cüneyt Kaya, İslam felsefesi geleneğinin en kapsamlı ve etkili sistem kurucu filozofu olan İbn Sînâ’nın ahlak, ev yönetimi ve siyasetten oluşan amelî felsefeye eserlerinde çok az yer vermesinin bu alanda çalışanların zihnini her zaman kurcalayageldiği tespitinden hareket ediyor. Kaya’ya göre İbn Sînâ’nın amelî felsefeye dair görece sessizliğinin sebepleri, onun ilimler sınıflamasına dair görüşleri ve din-felsefe ilişkisine yaklaşımı çerçevesinde anlaşılabilir ve amelî felsefenin İbn Sînâ sonrası İslam felsefesi geleneğindeki seyri de bu görece sessizliğin altında yatan sebepler ışığında daha sağlıklı bir şekilde anlaşılabilir.
Hümeyra Karagözoğlu’nun yazısı “Ahlak Düşüncesinde Siyaseti Aramak: İbn Miskeveyh’te “Adalet” Kavramının Siyasî Yansımaları” başlığını taşıyor. Karagözoğlu’nun hareket noktasını, İslam siyaset düşüncesinin ana hatlarını ortaya koymayı amaçlayan çalışmalarda ahlak eserlerinin göz ardı edilmemesi gerektiği tespiti oluşturuyor. Karagözoğlu’na göre bilhassa adalet, mutluluk, sevgi gibi kavramların sözkonusu eserlerdeki açılımlarını, siyaset düşüncesine katkı noktalarından biri olarak görmek mümkündür. Bu bakış açısından hareketle makalede, İbn Miskeveyh’in Tehzîbu’l-ahlâk ve Risâle fî mâhiyeti’l-adl isimli eserlerindeki adalet kavramının siyasî tazammunlarına işaret eden Karagözoğlu, böylelikle temel iddiasını destekleyecek bir örnek inceleme ortaya koyuyor.
Bu sayının son makalesi Hatice Umut’a ait: “İnsan Doğası Temelinde Fârâbî’nin Toplum ya da Devlet Görüşü”. Fârâbî’nin, insanî var oluşta mündemiç bulunan gayenin gerçekleştirilmesi ile doğrudan ilişkili bir şekilde ele aldığı toplum ya da devlet düzlemini, insanın doğal ve iradî yönüne vurgu yapan ikili doğa kavramından hareketle temellendirmeye çalışan Umut, bu kabul doğrultusunda, insanın var olmasıyla birlikte kendisine eklenen ve değişmesi mümkün olmayan doğal nitelikleri, toplum ya da devletin başlangıcı meselesi etrafında izah ederken, irade ve ihtiyarı aracılığıyla elde edeceği kazanımlarını içeren mükteseb doğasını ise, toplum ya da devletin düzenlenişi noktasında inceliyor. Umut’a göre bu bağlamda varlık gerekçesi itibariyle doğal bir oluşum olarak kabul edilebilecek toplum ya da devlet, Fârâbî tarafından insan irade ve ihtiyarının tasarruflarına konu olması itibariyle beşerî bir inşa olarak tanımlanmaktadır.
Dîvân’ın bu sayısında üç kitap değerlendirmesine yer veriyoruz. Özgür Kavak, Metin Bozan’ın İmâmiyye'nin İmâmet Nazariyesinin Teşekkül Süreci; Ahmed Tahir Nur ve Abdullah Said Arı, Roy P. Mottahedeh'nin Loyalty and Leadership in an Early Islamic Society; Osman Safa Bursalı, Muhammad Qasim Zaman’ın Religion and Politics under the Early 'Abbasids: The Emergence of the Proto-Sunni Elite adlı eserini değerlendiriyor.
İslam siyaset düşüncesine yön veren müstakil bir kavram çerçevesi belirlemenin imkânları bağlamında Osmanlı müellifleri üzerinde çalışmalarını sürdüren Siyaset Düşüncesi Atölyesi’nin ürünlerini gelecek sayılarımızda da görmeyi diliyoruz.
Son olarak bu sayının editörlüğünü üstlenen Fatih Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Hızır Murat Köse ile Dr. Özgür Kavak’a teşekkür ediyoruz.
Gelecek sayıda görüşmek üzere.
Dîvân: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi