.

 
İslam düşünce tarihinin en etkili isimlerinden birisi olan Gazzâlî’nin vefatının 900. yılı münasebetiyle Dîvân: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi 2011 yılı sayılarımızı ağırlıklı olarak Gazzâlî’ye ayırmayı hedefledik. Gazzâlî, eserleriyle kelâm, felsefe, tasavvuf ve fıkıh gibi ilmî disiplinlerin tarihinde bir dönüm noktası teşkil ettiği gibi, İslam toplumlarının dini algılayış ve yaşayışlarında da derin izler bırakmıştır. Gazzâlî’nin İslam düşüncesi içindeki konumunu tespit için Ahmet Davutoğlu’nun, Dîvân’ın ilk sayısının ilk makalesi olan “İslam Düşünce Geleneğinin Temelleri, Oluşum Süreci ve Yeniden Yorumlanması”ndaki tespitlerini hatırlamak yerinde olacaktır:
"Gazzâlî’nin düşünce sistemi kelam, felsefe, tasavvuf arasında yeni dengeler kurulmasına sebep olan bir paradigmatik dönüm noktasında bulunmaktadır. Onun sistemleştirmesinden sonra bu üç temel ekolde de farklı yönelişler sözkonusu olmuş ve bu yönelişler paradigmatik temelin daha da pekişmesi sonucunu doğurmuştur. Böylece ekollerin gerek terminolojik, gerek metodolojik, gerekse teorik anlamda paradigmatik varlık telakkisinin merkezî çekim alanına doğru yönelmeleri hızlanmıştır. Gazzâlî ile birlikte İslam düşüncesinde dinamizmin durduğunu iddia eden şarkiyatçı yaklaşımın aksine bu değişim bir ilmî durgunluğun değil bir paradigma pekişmesinin sonucudur. (…) Gazzâlî ile birlikte İslam-öncesi birikimlerin etkin olduğu jeo-kültürel hattın Kur’ânî algılama biçimi ile olan hesaplaşması bir paradigma oluşumu şeklinde tamamlanmış ve bu birikim İslamî form içinde yeni bir kimlik kazanmıştır" (s. 24).
Belki de İslam düşüncesini katı disipliner gözlüklerle okuyor oluşumuzun bir neticesi olarak Gazzâlî, -özellikle Türkiye’deki ilmî muhit dikkate alındığında- sahip olduğu merkezî konumla paradoks oluşturacak tarzda bir ilgisizliğe de mahkûm edilmiş durumda. Gazzâlî hakkında, İslam düşünce tarihinin başka hiçbir büyük siması hakkında sahip olmadığımız kadar “sözde kesin ve genel-geçer” yargılara sahip olsak da bunların pek çoğunun hakkıyla sorgulandığını ya da temellendirildiğini söylemek hayli zordur. Bu yargıların en meşhuru, “Gazzâlî’nin felsefeye yönelttiği eleştirinin, İslam medeniyetinde felsefenin ve dolayısıyla bilimin hayatiyetini kaybetmesine yol açtığı” şeklindedir. Gazzâlî ile birlikte mantığın İslamî ilimlerin ayrılmaz bir parçası haline geldiği, Gazzâlî’nin tasavvuf sünnîleştirdiği, nedensellik ilkesini reddederek bilimin önüne set çektiği, kelâmı yadsıdığı, tasavvufu hakikate götüren yol olarak değerlendirmesiyle İslam düşüncesinin mistik bir istikamette ilerlemesine yol açtığı, siyasetin emrinde bir hayat sürdüğü, iktidarı meşrulaştıran bir siyaset anlayışını pekiştirdiği türünden pek çok yargıyla bu listeyi uzatmak mümkündür.
Bu yargıların sorgulanmasına vesile olmasını ümit ettiğimiz Gazzâlî sayılarımızın ilkinde, bu çerçevede iki İngilizce makaleye ve bir bibliyografya çalışmasına yer veriyoruz. İlk makale, Kanada Dalhousie Üniversitesi’nden Alexander Treiger’e ait: “Gazâlî’nin İlimler Tasnifi ve En Üst Teorik İlme Dair Tanımlamaları”. Treiger, Gazzâlî’nin çeşitli ilim tasnif ve tasvirleri ile İhyâu ulûmi’d-dîn’de “mükâşefe ilmi” ve Cevâhiru’l-Kur’ân’da “marifetullah ilmi” olarak isimlendirdiği en üst düzeydeki teorik ilme dair kapsamlı bir araştırma ortaya koymaktadır. Makale, sözkonusu ilmin dört temel unsurla ilgili olduğunu göstermektedir: (1) Tanrı, (2) kozmoloji, (3) nübüvvet teorisi, melekbilimi ve dinî psikoloji, (4) Âhiret hayatı (bazen bu listeye beşinci bir unsur olarak Kur’ân tefsirinin ilkeleri de eklenmektedir). Dolayısıyla Gazzâlî’nin “mükâşefe ilmi” öncelikle bir teolojik disiplindir. Ancak o, akıl yürütmenin bir neticesi olmaması, bilakis kalplerini zâhidâne uygulamalarla saflaştırmış peygamberler ve velîlere İlahî Aydınlanma yoluyla vahy/ilham edilmesi açısından kelâm ilminden daha üstün bir konuma sahiptir. Mükâşefe ilmiyle kelâm arasındaki bir başka anahtar farklılık ise Treiger’e göre şudur: Gazzâlî’ye göre mükâşefe ilmi Hakikî Bilgi düzeyinde iş görürken kelâm, Hakikî Bilgi’ye ulaşmayı sağlamaksızın sadece halkın inançlarını sapkınların hücumlarına karşı korumaktadır. Mükâşefe ilmi belirgin bir İbn Sînâcı unsuru da içerdiğinden, bu ilim bir açıdan bir İbn Sînâcı bâtınî teolojidir. Son olarak Treiger, Gazzâlî’nin ilimlere dair muhtelif tasniflerindeki, onun düşüncesine dair çok sayıda ilginç unsura da işaret etmektedir.
Yale Üniversitesi’nden Frank Griffel’a ait ikinci makale ise “Ortaçağlardan 21. Yüzyıla Gazâlî’nin Kozmolojisinin Batılı Alımlanışı” başlığını taşıyor. Griffel’a göre İslam teolojisinin konuları arasında özellikle Gazzâlî’nin kozmolojisi Batı’da oldukça dikkat çekmiştir. Rönesans dönemi ilim adamları Gazzâlî’nin Filozofların Tutarsızlığı (Tehâfütü’l-felâsife) adlı eserinin 17. meselesinde filozofların nedensellik teorilerine yönelttiği eleştirilere aşinaydılar. İslam teolojisine dair akademik araştırmaların başladığı 19. yüzyılın ilk yarısında ilim adamları, Gazzâlî’nin sözkonusu meselede nedensel ilişkilerin varlığını reddettiği sonucuna ulaştılar. Gazzâlî’nin bu tutumu aynı zamanda Müslüman ülkelerin bilimsel araştırmadaki bariz gelişmemişlikleriyle de ilişkilendirildi. Mesela Ernest Renan, Gazzâlî’nin filozofların nedensellik teorilerine yönelik eleştirisini, tabiî bilimlere yönelik gayr-i aklî ve mistisizmden ilhamını almış bir karşı çıkış olarak anladı. Bu yaklaşım Batılı entelektüeller arasında oldukça etkili olmakla kalmayıp bugün bile yaygın olarak kabul görmeye devam etmektedir. Griffel’ın tespitlerine göre, Gazzâlî’nin Nurların Nişi (Mişkâtü’l-envâr) adlı eseri 20. yüzyılın ilk onlu yıllarında kullanılmaya başlandığında Batılı yorumcular, en azından burada Gazzâlî’nin nedensel ilişkilerin varlığını reddetmediğini düşündüler. 20. yüzyılın büyük bölümünde Batılı ilim adamları, iki farklı öğreti bütününü Gazzâlî’ye atfeden bir açıklamayı tercih ettiler: Zâhirî öğreti ve bâtınî öğreti. 20. yüzyılın son onlu yılları, Michael E. Marmura ve Richard M. Frank’in çalışmalarında Gazzâlî’nin kozmolojisine dair iki farklı yoruma şahitlik etti. Her ikisi de Gazzâlî’nin zâhirî ve bâtınî görüşleri olduğunu reddetti. Marmura nedensel ilişkileri doğrudan Tanrı’nın fiili olarak açıklarken, Frank onları ikincil sebepliliğin bir ifadesi olarak değerlendirdi. Griffel, bu iki ilim adamının katkılarının, Batı’da, Gazzâlî’nin aslında nedensel ilişkilerin varlığını reddetmediği ve İslam’da tabiî bilimlerin bir muhalifi olarak ele alınmaması gerektiği şeklinde bir algının oluşumunu sağladığı sonucuna ulaşmaktadır.
“Gazâlî Tercümeleri: Osmanlı Devri ve 1928 Sonrası İçin Bir Bibliyografya Denemesi” başlıklı yazısında Türk Tarih Kurumu’ndan Yusuf Turan Günaydın, eserleri Türkçeye en çok tercüme edilmiş ve hâlâ da edilmekte olan Gazzâlî’nin eski ve yeni harflerle Türkçeye tercüme edilmiş eserlerinin bibliyografik künyelerini tespit etmekte ve bu yönüyle Türkiye’deki Gazzâlî ilgisinin tarihi ve Gazzâlî’nin Türkiye’deki etkisi hakkında gelecekte yapılacak çalışmalara zemin hazırlamaktadır.
Bu sayıda konu dışı olarak da iki makaleye yer veriyoruz. Bunlardan ilki TDV İslam Araştırmaları Merkezi’nden M. Suat Mertoğlu’na ait: “Kur’ân’ı Modern Bilimlerin Işığında Okumak: Tantâvî Cevherî Örneği”. Mertoğlu, Kur’ân’ın cârî bilimsel bilgiler, özellikle de tabiat bilimlerinin verileri ışığında yorumlanması anlamında “bilimsel tefsir” akımının tarihî gelişimine işaret ettiği çalışmasında, bu akımın en önemli temsilcilerinden biri, hatta modern dönemdeki kurucusu olarak kabul edilen Mısırlı düşünür Tantâvî Cevherî’nin (ö. 1940) yaklaşımı üzerinde durmaktadır. Mertoğlu’nun tespitlerine göre başta el-Cevâhir olmak üzere birçok eserinde Kur’ân ayetlerini modern bilimler ışığında ele alan Cevherî’nin yaklaşımı, din-bilim çatışması tezlerini çürütmek ve Müslümanların dikkatini modern bilimlere çekmek türünden gayelere matuftur.
Marmara Üniversitesi’nden Mehmet Ali Büyükkara’nın “Sosyal, Siyasî ve Dinî Yönleriyle Yemen Hûsî Hareketi” başlıklı yazısı ise bir süredir içinden geçmekte olduğu siyasî kriz sebebiyle dünya gündemindeki yerini koruyan Yemen’deki Hûsî isyanının arkasındaki örgütlü güç olan Hûsî hareketini tarihsel, sosyal, siyasî ve dinî yönleriyle incelemektedir. Büyükkara’ya göre Yemen ülkesi bu vesileyle sosyo-politik ve sosyo-dinî açıdan güncel bir tahlile tâbi tutulmayı hak etmektedir. Bu tahlil sadece Hûsî hareketinin tanınmasına bir kapı aralamayacak, buna ilaveten, karmaşık bir sosyal yapıya sahip olan günümüz Yemen’indeki dinî akımlar, sosyal ağları ve siyasî bağlantılarıyla birlikte daha belirgin bir şekilde fark edilmiş olacak ve Yemen devletinin dâhilî ve hâricî politikalarının oluşum ve gelişiminde bu unsurların etkileri hususunda bir değerlendirme imkânı da belli ölçüde elde edilecektir.
Her zaman olduğu gibi bu sayıyı da kitap değerlendirmeleriyle nihayete erdiriyoruz. Halil Aydınalp, Inger Fursteh ve Pal Repstad’ın kaleme aldığı An Introduction to the Sociology of Religion: Classical and Contemporary Perspectives; A. Tahir Nur, Ârif Halîl Ebu Îyd’in el-Alâkâtü’d-devliyye fi’l-fıkhi’l-İslâmî; Muammer İskenderoğlu, Tariq Ramadan’ın Radical Reform: Islamic Ethics and Liberation; Veysel Kaya, Orhan Şener Koloğlu’nun Mu‘tezile’nin Felsefe Eleştirisi Harezmli Mu‘tezilî İbnü’l-Melâhimî’nin Felsefeye Reddiyesi ve Osman Safa Bursalı, Bedreddin İbn Cemâa’nın Özgür Kavak tarafından Adl’e Boyun Eğmek: Ehl-i İslam’ın Yönetimi İçin Hükümler ismiyle tercüme edilen Tahrîrü’l-ahkâm fî tedbîri ehli’l-İslâm’ını değerlendiriyor.
Gazzâlî’nin kelâm, tasavvuf ve fıkıh alanlarına dair görüşlerini irdeleyen makalelerin yer alacağı gelecek sayıda görüşmek üzere…
 
Dîvân: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi
 

 



Yorum yazın

Yorum yapmak için giriş yapın.