.

Gerek küreselleşme sürecinde yaşanan etkileşimin getireceği yeni meydan okumaların gerekse kendi kültür havzamızda karşı karşıya kalabileceğimiz yeni yüzleşmelerin gerektirdiği tefekkür ufkunu yakalama çabası içinde olan Bilim ve Sanat Vakfı, mukayeseli medeniyet araştırmalarına özel bir ağırlık vermektedir. Bu çerçevede önce Batı medeniyeti ve Hristiyanlık ağırlıklı yoğun bilimsel seminer ve konferans faaliyetlerinde bulunan vakfımız Dîvân dergisinin iki sayısını bu alana hasretmiş bulunmaktadır. Vakfımız bundan sonra da mukayeseli medeniyet çalışmalarına dönük alanlara özel bir ağırlık vermeye devam edecektir. Dîvân dergisi de bu ağırlığı önümüzdeki sayılarına da yansıtacak ve medeniyetlerarası araştırmalar dergisi niteliğini pekiştirecektir.
Bir önceki sayımızda da duyurmuş olduğumuz gibi bu sayımız Hristiyanlık ağırlıklı olarak hazırlandı. Egemen Batı medeniyetinin önemli süreklilik unsurlarını bünyesinde barındıran Hristiyanlık üzerine çalışmak, ilk anda zannedildiği gibi sadece bir dinî araştırma alanını kapsamamaktadır. Batı medeniyetinin zihnî ve kurumsal evrimi ve bu evrimin oluşturduğu siyasî, ekonomik ve kültürel tarih, Hristiyanlığın dönüşüm safhaları ve süreçleri anlaşılmaksızın sistematik bir bütün içinde ortaya konamaz. Batı medeniyetinin uzun dönemli dönüşüm süreçlerini yansıtan Roma imparatorluk sisteminden Kutsal Roma-Germen eksenli feodalizme geçiş, feodalizmden ekonomik alanda merkantilist, siyasî alanda ulus-devlet oluşumuna dayalı Vestfalya sistemine ve kültürel/teolojik anlamda Rönesans/reformasyona geçiş ile gerçekleşen erken moderniteye evrilme süreçleri, Hristiyanlık bünyesindeki dönüşüm ile birlikte gerçekleşmiştir. Hristiyanlık içindeki dönüşümler hem zihnî ve kurumsal reformasyon süreçlerini hızlandırmış, hem de bu süreçlere meşruiyet alanı açmıştır.
Bu açıdan bakıldığında zihnî/felsefî parametrelerini Aydınlanma felsefesinde, sosyo-ekonomik yapılanma temellerini Sanayi Devriminin kurumsallaşmasında, sosyo-politik birimini ulus-devletin siyasal kimlik ve meşruiyet tanımlamalarında bulan modernite, bir taraftan geleneksel Hristiyanlık için çok ciddi meydan okumaları beraberinde getirerek onu zihnî ve kurumsal dönüşüme zorlarken, diğer taraftan bu dönüşümlerden beslenen yeni meşruiyet alanları ile Batı insanının dünyasında, yeni dengeler oluşturmuştur. Dolayısıyla modernite-din ilişkisi, birinin mutlak etken diğerinin  mutlak edilgen olduğu tek yönlü bir seyir içinde gelişmemiştir. Pozitivizmin öngördüğü, dinin insanlık tarihindeki etkisinin sona ereceği öngörüsünün bir yüzyıl içinde yaşanan gelişmelerle yanlışlanması böylesi bir varsayımın geçersizliğini ortaya koymuştur. Modernite-din ilişkisinin Batı medeniyeti-Hristiyanlık ölçeğinde doğru anlaşılması, gerek bu medeniyet havzasının iç tutarlılık ve süreklilik unsurlarının kavranabilmesi, gerekse modernite-İslam, modernite-Hinduizm, modernite-Şintoizm ve modernite-Konfüçyanizm gibi Batı-dışı medeniyet havzalarındaki yüzleşmelerin anlaşılabilmesi için özel bir önem taşımaktadır. 
Avrupa-merkezli moderniteden karşılıklı etkileşimi hızlandıran küreselleşmeye geçiş genelde dinin tarih içindeki etkisinin, özelde de her bir dinin kendi medeniyet havzası içindeki etkisinin yeniden tanımlanmasını gerektiren son derece kapsamlı ve karmaşık bir süreci beraberinde getirmektedir. Hristiyanlığın bir taraftan Batı medeniyetinin iç süreklilik unsurlarını barındırmaya çalışırken, diğer taraftan gittikçe Batı-dışı etkinliği artan bir din haline dönüşmesi bu açıdan ilginç bir tecrübe oluşturmaktadır. Hristiyanlığın gittikçe artan bir hızla gerek hitap ettiği insan toplulukları, gerekse dinî semboller ve tahayyülat açısından Batı-dışı havzalara nüfuz kabiliyetini artıran sinkretik bir nitelik kazanması ile İslamiyet ve Hinduizmin, Hristiyanlığın otantik coğrafi merkezleri olan Avrupa ve Amerika kıtalarında yaygınlık kazanarak bu coğrafyalarda muhacir nitelikten çıkıp yerleşik bir niteliğe bürünmesi arasındaki ters yönlü ancak paralel ilişki, gelecekteki meydan okumaların ve etkileşimlerin alışılagelmişten çok daha farklı boyutlar taşıyacağını göstermektedir.
Yoğunlaşan ekonomik krizin ve daralan düşünce ufuklarının getirdiği karamsarlıkla gittikçe artan bir hızla içe kapanma refleksi göstermeye başlayan Türk düşünce hayatının bu uzun dönemli süreçleri hakkınca değerlendirememesi, sadece insanlığın geçirmekte olduğu yoğun dönüşümü kavrayamaması açısından değil, aynı zamanda bu dönüşümün muhtemel etkilerini yeterince görememesi açısından da büyük bir zaaf niteliği taşımaktadır.  Bu çok yönlü ve karmaşık sürecin belki de en fazla etkileyeceği toplumların başında bu etkileşimin kültürel geçiş hatları üzerinde bulunan toplumlar gelmektedir. Bütün bu kültürel kesişim hatlarının üzerinde bulunan Türkiye'nin aydınlarının bırakın XXI. yüzyılın muhtemel etkileşim hatlarını görmeyi, XX. yüzyılın ikinci yarısında yaşanan gelişmeleri bile bütün yönleriyle değerlendiremeyerek XIX. yüzyılın parametrelerine olan dogmatik bağlılığını sürdürmesi, bu yeni etkileşim döneminde belki de en kalıcı ve özgün katkıları sağlayabilme kapasitesine sahip olan toplumumuzun bu meydan okumalara hazırlıksız yakalanmasına sebep olmaktadır.
Bu yeni dönemde değişik medeniyet havzalarında yaşanmakta olan dönüşümleri değerlendiremeyen toplumların kendi özgün yerelliklerinden evrensel birikime katkıda bulunabilmeleri mümkün değildir. Hele hele Türkiye gibi kadîm medeniyet havzalarının büyük bir bölümünün izlerini bünyesinde barındıran, yine önemli bir bölümü ile etkileşim içine girmiş ve Batı medeniyeti ile olan yüzleşmesini en kapsamlı bir biçimde yaşamış olan bir ülkenin aydınlarının çok boyutlu ve ufku açık bir düşünce atmosferi oluşturma sorumlulukları vardır.
Hristiyanlığın tarihî seyri ve dönüşümü ile ilgili araştırmaların ülkemizde yeterince gelişmemiş olması bu açıdan bir zaaf oluşturmaktadır. Semitik nitelikli ilk Hristiyanlığın Grek ve Roma havzalarının tanıştığı ve etkileşime girerek ilk dönüşüm sürecini yaşadığı  İskenderun, Tarsus, Efes gibi mekanlar ülkemizde bulunduğu gibi, ilk büyük Hristiyan konsili de Anadolu topraklarında, İznik'te gerçekleşmiştir. Doğu Hristiyanlığının merkezî otoritesi olan patrikliği asırlarca egemenliği altında tutan Osmanlı mirası da İslam medeniyetinin Hristiyanlıkla olan yüzleşmesinde gösterdiği esneklik ve kapsayıcılığının izlerini taşımaktadır. Öte yandan, bugün dahi AB-Türkiye ilişkilerinin merkezinde Hristiyanî bilinçten kaynaklanan algılamaların yer aldığı bir vakıadır. Batı medeniyetindeki dönüşümlerin ve Hristiyanlığın bu dönüşüm içindeki yerinin anlaşılması hem küresel etkileşim izlerinin sürdürülebilmesi, hem de Türkiye'nin karşı karşıya kalacağı muhtemel yeni yüzleşme alanlarının nabzının tutulabilmesi açısından büyük bir önem taşımaktadır.
Yayın kurulumuz bu özel sayısını temelde bu çabalara katkı oluşturacak şekilde tanzim etmeye özen  gösterdi. Bu çerçevede Ahmet Davutoğlu tarafından kaleme alınan Bunalımdan dönüşüme Batı medeniyeti ve Hristiyanlık başlıklı makale, Batı medeniyetinin bunalım-dönüşüm sarkacında Hristiyanlığın sahip olduğu özel konumu incelemektedir.  Bir taraftan Batı medeniyeti tarihinde Hristiyanlığın sahip olduğu konumu ve bu konuma paralel olarak yaşadığı dönüşümlerdeki süreklilik unsurlarını ele alan makale, diğer taraftan bugün yaşanmakta olan medeniyet dönüşümünün özelliklerini ve Hristiyanlığın bu dönüşüme gösterdiği tepkileri modernite-din ilişkisi ekseninde değerlendirmeye tabi tutmaktadır.
Yeni dinî hareketler konusunda uluslararası şöhrete sahip olan Jean François Mayer'in dergimiz için hazırlamış olduğu II. Vatikan Konsili'nden sonra Hıristiyan dünyasındaki yeni temayüller ve gelişmeler başlıklı yazısı XX. yüzyılın ikinci yarısında Hristiyanlıkta gözlenen gelişmelerin kapsamlı bir özetini sunmak yanında özgün bir tahlilini de vermektedir. Vakfımızda aynı başlıkla sunulan bir seminerin makale formunda sunulması olan bu çalışma bu yönüyle önemli bir boşluğu dolduracaktır. Siyaset felsefesi ve medeniyetler arası çalışmalar alanında haklı bir şöhrete sahip olan Notre Dame Üniversitesi öğretim üyesi Fred Dallmayr tarafından yine vakfımızda sunulan bir seminerden hareketle kaleme alınan Doğu-Batı Divanı: Goethe ve Hafız diyaloğu, iki farklı medeniyet havzasından ve iki farklı dönemden iki simge düşünür ve edebiyatçının dünyalarındaki ortak unsurları ele alınmaktadır. Bu çalışma insanlığın ortak tefekkür potansiyelini ve gücünü gösterme yanında Doğu erdeminin Batı'ya etkisini ortaya koyma bakımından da büyük bir önem taşımaktadır.
Dergimizde daha sonra Hristiyanlık tarihinde özgün bir yere sahip olan biri geleneksel diğer ikisi modern dönemden üç akımı esas alan çalışmalar yer almaktadır. Bunlardan Bilal Baş tarafından kaleme alınan Monoteist bir Hristiyanlık yorumu: Aryüsçülük Mezhebi başlıklı makale Semitik nitelikli İsevîliğin Roma havzasındaki dönüşüm sürecinde söz konusu olan önemli bir akımı ele alırken, Mahmut Aydın tarafından kaleme alınan Bir Hristiyan teolojisinden dinlerin bir kurtuluş teolojisine doğru başlıklı makalede ise bir taraftan modern dönemdeki önemli bir tartışma konusunun ve akımın incelemesi yapılmakta, diğer taraftan bu çerçevedeki yeni arayışların muhtemel sonuçları üzerinde durulmaktadır. Ali Murat Yel'in Bir katolik tarikatı: Opus Dei başlıklı yazısında da Katolik dünyada özerk bir konuma sahip olan bir mezhebin tahlili yapılmakta ve bu mezhep örneğinde din-modernite ilişkisinde ortaya çıkan tepkisel dönüşümlerden ilginç bir kesit sunulmaktadır.
Akif Kayapınar'ın Tarihî bir analiz: Batı düşüncesinde uluslararası düzen anlayışı  başlıklı yazısı ise geçen sayımızda işlenen Batı medeniyetinin ekonomik ve siyasî yapılanması ile bu sayımızdaki hristiyanlık ağırlıklı tahlilleri uluslararası düzen arayışları ekseninde bütünleştiren bir çerçeve sunmakta ve özgün sistematiği ile hem Batı medeniyetinin uluslararası düzen anlayışının ana unsurlarını ortaya koyup hem de bu unsurlar mukayeseli bir yöntemle tartışmaya açmaktadır.
Dergimizin bu çerçevedeki son iki yazısında İslam medeniyetinin batı medeniyetinin iki ana dini geleneğini oluşturan Yahudilik ve Hristiyanlığa dönük tepkilerini ele alan iki örnek çalışmaya yer verdik. Adem Özen'in İslam-Yahudi polemiği ve tartışma konuları başlıklı yazısında reddiye geleneği içinde sürdürülen tartışmalar sunulurken, Betül Avcı'nın Hıristiyanlıkta ve Kur'an tefsirlerinde
Hz. İsa'nın mucizeleri
başlıklı makalesinde müslümanların Hz. İsa'nın mucizelerini yorumlayış biçimleri ele alınmaktadır.
Yeni sayılarımızda buluşmak dileğiyle...

Dîvân İlmî Araştırmalar



Yorum yazın

Yorum yapmak için giriş yapın.