Meşrutiyetin ikinci defa ilanının 100. yılı münasebetiyle Osmanlı başta olmak üzere aynı dönemde farklı ülkelerin meşrutiyet tecrübelerini ele almayı hedefleyerek Meşrutiyet konusuna tahsis ettiğimiz özel sayılarımızın ikincisiyle karşınızdayız.
II. Meşrutiyetin 100. yılı münasebeti ile düzenlenen faaliyetleri bir araya getirmeyi amaçlayan bu çalışmada faaliyetler çerçevesinde öne çıkan unsurlara temas edilen bir giriş yazısı ile beraber sırasıyla; Türkiye ve Türkiye dışında düzenlenen sempozyumlar, sempozyumlarda sunulan tebliğler, II. Meşrutiyet özel sayısı/dosyası yayınlayan süreli yayınlardaki makaleler ayrı listeler halinde sunulmaktadır.
Serhat ASLANERBu denemede II. Meşrutiyetin ilanından sonraki beş yıllık dönemde edebî ortam tasvir edilmektedir. Birbiri ardınca çıkıp batan gazete ve dergilerde ana sermayesi II. Abdülhamid düşmanlığı olan seviyesiz bir edebiyat ortaya çıkmış olmakla beraber, Tevfik Fikret, Abdülhak Hâmid, Rıza Tevfik ve Mehmed Âkif gibi şairler güçlü sesler olarak bu ortama hâkim görünmektedirler. Ömer Seyfettinin başlattığı Yeni Lisan hareketi ve Ziya Gökalpın fikrî önderliğini yaptığı Türkçülük, Balkan Harbinden sonra, politika değiştiren İttihat ve Terakkinin de desteğiyle yeni bir edebiyat odağı olma yolundadır. Meşrutiyetin ilk yıllarında edebî ortama Fecr-i Âtîcilerle Yeni Lisancılar arasındaki polemiğin ve Mehmed Âkifle Tevfik Fikret arasındaki kavganın damgasını vurduğu söylenebilir. Edebiyat-ı Cedidenin bir devamı olan Fecr-i Âtî cılız bir hareket olmakla beraber, Ahmed Hâşim, Yakup Kadri ve Refik Hâlid gibi güçlü kalemlerin doğmasına yol açmış, Köprülüzâde Fuad ve Hamdullah Suphi gibi bazı mensuplarını ise Yeni Lisan hareketine kaptırmıştır. Halide Edip Adıvar da bu ortamda güçlü bir kadın romancı olarak sivrilir ve Yeni Turan adlı romanıyla Türkçülük hareketine destek verir. Bu devirde zemini hazırlanan Millî Edebiyat Cereyanı asıl oluşumunu savaş yıllarında gerçekleştirecektir.
Beşir AYVAZOĞLUTanzimatla hızlanan modernleşme sürecinde halline çalışılan en önemli meselelerden biri eğitim sistemi ve din eğitimi olmuştur. Konu II. Meşrutiyet ilan edildiğinde henüz çözülmüş değildi. Onlarca yıldır ihmal edilen medreseler, bu dönemde, daha önceki hiçbir devirde görülmedik yoğunlukta varlığını sürdürme mücadelesi verecekti. Bu çerçevede bir dizi ıslah programı uygulamaya konuldu, yeni medrese projeleri geliştirildi. Geleneksel sistem korunarak din eğitimi yeniden yapılandırılmaya çalışıldı. Medrese müfredatı, eklenen modern derslerle yeniden düzenlendi. Bütün bu girişimlerin amacı, medreseyi tekrar Osmanlı eğitim sisteminin önemli bir parçası haline getirmekti. Ancak çabalar, atılan adımlar ve uygulamaya konulan reformlar, medresenin ömrünü uzatmaya yetmedi. Nihayet 1924te medreseler, II. Meşrutiyet boyunca yapılan her biri derin bilgi ve tarihi tecrübeden süzüle süzüle gelen ıslah çalışmalarının sonuçları alınamadan kapatıldı. Bununla beraber, Cumhuriyet Döneminde açılan İmam Hatipler ve İlahiyat Fakülteleri büyük ölçüde bu tecrübelerden yararlandı.
Yaşar SARIKAYABu makale; II. Meşrutiyetin ilanı öncesinde meşrutî fikirlerin taşraya ne zaman / hangi kanallarla intikal ettiği sorusunun cevabını ve dolayısıyla II. Meşrutiyetin ilanından hemen sonra siyasî merkezle paralel çizgide seyreden tepkilerin kaynaklarını Konya vilayeti örneğinden hareketle tespit etmeye çalışmaktadır. Bu çerçevede; sözkonusu fikirlerin özellikle 1890lı yılların ortalarından itibaren yoğunlaşarak tedavüle girdiği ve siyasî sürgünler başta olmak üzere çeşitli kademelerdeki bürokrat ve ulema/meşayihin bu süreçte rol oynayan önemli aktörler oldukları ortaya konmaya çalışılmıştır.
Serhat ASLANERBu makale, II. Meşrutiyetin ilanının Iraktaki yansımalarını analiz etmeyi amaçlamaktadır. Bu vesileyle, Irakı meydana getiren Bağdat, Musul ve Basra vilayetlerinden bazı kesitler sunulmuştur. Meşrutiyetin ilanı, Irak vilayetlerinde genel olarak kuşkuyla ve istenmeyen bir durum olarak karşılanmıştı. Beliren karmaşa ve gerginlik ise, Irakta emniyet ve asayişi bozan bazı önemli siyasal ve toplumsal olaylara yol açmıştır.
Davut HUTOsmanlı modernleşmesi, diğer modernleşme türlerinden farklı bir istisna teşkil etmemektedir: Toplumun modernleşmeye en açık sınıf ve zümreleri ile sosyolojik merhale itibariyle daha kapalı sınıflar arasında bir ideolojik tezat belirmesi tabii ve kaçınılmazdır. Bu tezat, II. Meşrutiyetin ilanı ile başlayıp Birinci Dünya Savaşına kadar süren kısa dönemde bütün tezahürlerini göstermiştir. Sarayın savunduğu ve tutunduğu ananevî ideoloji, modernleşen zümrelerin yegâne dayanağı durumundaki ordu ve bürokrasi tarafından temsil edilen Batıcı ideoloji ile çatışmaya girmiş, bu çatışmayı saray ve Osmanlı hanedanı kaybederken, ordu ve bürokrasinin savunduğu Batıcı ideoloji çatışmayı kazanarak yeni devletin biçimini ve ideolojini belirlemiştir. Bu yazı, Modern Türkiyenin teşekkülü safhasında Osmanlı ordusu ile yönetici sınıf arasındaki ilişkiye, detaylı olmasa da ışık tutmayı gaye edinmektedir.
Ahmet Turan ALKANBu çalışma, on dokuzuncu yüzyılın sonunda Japon Meiji Anayasasının ortaya çıkmasını sağlayan entelektüel ve kültürel tarihi ele almayı hedeflemektedir. Bu amaçla modern Batılı anayasal düşüncelerin yeni kurulan Meiji Devletine nasıl uyarlandığı kültürlerlerarası bir perspektifle tahlil edilmekte ve hukukî bir metin olmanın ötesinde Meiji Anayasasının modern bir ulus-devletin inşasında oynadığı kritik rol irdelenmektedir.
Takii KAZUHIRO