Mıknatıs neden çeker sorusu duyulur niteliklere dayalı doğa merkezli fizik teorisinin açıklayıcı yeterliliği için daima bir turnusol kağıdı olmuş ve duyulur niteliklere indirgenemediği için açıklanamazlık, bilinemezlik ve giderek gariplikle nitelenen istisnai özellikler alanının (idiotês / havâss) timsali haline gelmiştir. Antik dönemden başlayarak İbn Sina’ya gelinceye değin giderek genişleyen bu istisnai özellikler alanının Peripatetik ve Galenci doğa teorileri tarafından tutarlı bir açıklamasının verilemediği yerde, farklı bir nitelikçi model üzerinden ilerleyen el-Kîmyâ geleneği ile parçacıkçı model üzerinden ilerleyen Antik-Helenistik ve kelamî atomcu teorilerin devreye girerek yeni açıklamalar önerdiği görülür. İbn Sina en iyi Cabir b. Hayyan tarafından temsil edilen el-Kîmyâ modeli ile parçacıkçı modelleri dışlayarak, mıknatıssal çekimin de dahil olduğu istisnai özellikler alanını doğa merkezli teori içerisinde açıklamanın bir yolunu bulmuştur. Duyulur suretlere dayalı doğa merkezli teoriden akledilir suretlere dayalı bir doğa merkezli teoriye geçişi ifade eden bu yol, İbn Sina tarafından “iki fazlalık” ve “iki anlam” teorisi adını verebileceğimiz, Yeni-Çağ doğa felsefelerinin ortaya çıkışına değin doğa merkezli modelin yeterlilik ve meşruiyetini muhafaza rolü üstlenen, bütünleşik bir teori ile döşenmiştir. “İki fazlalık” teorisi fiziksel altyapılar seviyesinden gözlemlenebilir aşikar özellikler alanına veya gerçek varlık seviyesine çıkışı açıklamayı hedeflerken, “iki anlam teorisi” ise gözlemlenebilir aşikar özellikler veya gerçek varlık alanından fiziksel altyapılara doğru gidişin rasyonalitesini inşa etmeyi hedefler. “İki fazlalık” teorisindeki ilk fazlalık fiziksel olup fiziksel karışımlar ertesinde ortaya çıkan doğal istidatları ifade ederken, ikinci fazlalık ise metafiziksel olup yarı-varlık durumundaki istidatları bilfiil hale getiren ilahi varlık feyzini ifade eder. “İki anlam” teorisindeki birinci anlam fiziksel olup duyulur suretleri ifade ederken, ikinci anlam metafiziksel olup duyulur suretler ve özelliklerin altında yatan gözlemlenemez akledilir ilkeyi ifade eder. Gözlemlenebilir özelliklerin gözlemlenemez ilkelere atıfla açıklanmasını öneren ve akledilir suretlerle duyulur suretler arasındaki bir ayrıma dayanan “iki anlam teorisi” sadece havâss alanını doğallaştırarak normal özelliklerle eşitleme sonucu vermemiş, İbn Sina’nın varlık-mahiyet ayrımının metafizikte üstlendiği role benzer bir işlevi fizikte ifa etmiştir. Bu makalede mıknatıssal çekim özelliği örneğinde, havâss alanının parçacıkçı ve nitelikçi fizik teoriler içerisinde nasıl rasyonalize edilmeye çalışıldığı ve nihayetinde ne tür bir bilinemezlik sahası yarattığı ele alındıktan sonra, İbn Sina’nın yeni doğa felsefesinin bu gariplikler alanını hangi teoriler aracılığıyla doğallaştırdığı ve kendisini hangi yollarla duyulur niteliklere dayalı fizik teorinin yerine ikame ettiği ele alınmaktadır.
İbrahim Halil Üçer