Laboratuar Yaşamının Antropolojisi: Bruno Latourun Bilim İncelemeleri ve Metafizik Sonuçları
Her ne kadar sosyal bilimler literatüründe pozitivizm eleştirisi ile bilimin ayrıcalıklı konumu alaşağı edilmiş olsa da, günümüz tekno-bilimi hayatımızın her noktasına nüfuz etmeye devam etmektedir. Gündelik aygıtların üretiminden siyasal kararların alınmasına kadar yaşamın tüm alanları bilim ve teknoloji ile belirlenmektedir. Çağdaş tekno-bilimin doğasını anlama konusunda en önemli katkılardan birisi de bilimin sosyolojisi çalışmalarıdır. Bu makalede bilim sosyolojisi literatürü içerisindeki tartışmalar sonucu oluşan laboratuar incelemelerini, özellikle de Bruno Latourun laboratuar çalışmalarından çıkan, sosyal bilimler için yeni bir yaklaşım olan aktör-network teorisinin oluşumunu ve bu teorinin metafizik sonuçlarını inceliyorum. Metnin birinci bölümünde bilim sosyolojisinin gelişiminin kısa bir özetini yaparak, Latour ve Woolgarın Laboratuar Yaşamı kitaplarının oturduğu arka planı göstermeye çalışıyorum. Bilim sosyolojisinin kurumsallaşmasına doğru giden süreci aktardıktan sonra, 1970li yıllarda bilimi sosyolojisi çalışmalarının yoğun tartışmalarını panoramik olarak aktarıyorum. Böylece Latourun Mertoncu ve Kuhncu bilim sosyolojisinden, Edinburgh Ekolünün bilimsel bilgi sosyolojisinden hangi hususlarda ayrıldığını ve nasıl yeni yaklaşımlar getirdiğini gösteriyorum. İkinci bölümde Woolgar ve Latourun laboratuar incelemelerini bir önceki bölümde aktarılan bilim sosyolojisi literatürü içerisinden tartışarak inceliyorum. Ayrıca bu bölümde Latourun nörobiyoloji laboratuarında yaptığı gözlemlerden hareketle modern bilimin doğasına dair tespitlerini izah ediyorum. Latourun, nasıl tüm laboratuar pratiğini bir yazı/kayıt sistemi olarak ele aldığını, bilimsel üretimi bir gramatik operasyon olarak değerlendiğini ve bilim adamını kredi arayışında olan bir zanaatkâr olarak tasvir ettiğini açıklıyorum. Ardından onun eserlerindeki genelleştirilmiş simetri yaklaşımını, modern doğa-kültür dikotomisine yönelik eleştirilerini aktarıyorum. Son olarak, Latourun çalışmalarında ürettiği sosyal ontolojiyi gözden geçirip felsefi tazammunlarını tartışarak, aktör-network teorisinin nesne-merkezli ve realist-inşacı metafiziğinin önemini ve çağdaş felsefe dünyasındaki yerini tartışıyorum. Bilinç, benlik, özne, insan gibi kavramları devre dışı bırakarak nasıl post-fenomenolojik ilişkisel bir ontoloji geliştirdiğini tartışıyorum. Yazıdaki temel iddiam, Latourun bilimin sosyal boyutlarına dair yaptığı antropolojik incelemelerin giderek sosyolojik bir metodolojiye ve felsefi bir sisteme dönüştüğüdür. İnsan ve özne kavramlarının ötesinde, yeni öznellik biçimlerini düşünebilmek için Latourun nesne-merkezli, inşacı ontolojisinin yeni imkânlar sunduğunu öne sürüyorum.
Metin DEMİR
Yorum yazın
Yorum yapmak için giriş yapın.