Dîvânın bu sayısı özel bir dosya konusuna odaklanıyor: Siyaset Felsefesinde Yeni Arayışlar. Siyaset felsefesinde revizyon, sentez ve metodolojik açılım odaklı üç eksenin belirginleştiğini söyleyebiliriz. Bu itibarla dosya konumuzu biraz daha spesifik kılarak siyaset felsefesinde sentezci, revizyonist ve metodolojik arayışlar olarak başlıklandırmak da mümkün.
Bu makalede güncel siyaset teorisinde farklı mecralarda yürüdüğü düşünülebilecek olsa da birlikte yeni bir ruh hâli teşkil ettiğini savunduğum üç yazın alanını ele alıyorum. Öncelikle temel tartışmaları sonrası temeli aşılmış görmeyen ama onun ahlâk ve siyaseti biçimlendirme tarzını belirlenimcilikten farklı kurgulayan post-temelcilik anlayışı ile seyrek ontoloji kavramını işliyorum ve bunun normatif sonuçlarını soruşturuyorum. Siyasaldaki teolojik unsuru ortaya çıkarma çabasındaki yeni teorik yaklaşımlar ise ikinci başlığı oluşturuyor. Bu bağlamda temel ve siyaset ilişkisini teist bir düzlemde tasavvur eden siyaset teolojisinin eleştirel türlerine ve bilhassa Özgürleşme Teolojisine dikkat gösteriyorum. Ayrıca siyasetteki teolojik tortu olarak nitelendirdiğim mitos, mesihîlik ve teodise kavramlarını ayrı başlıklarda inceliyorum. Analiz ettiğim son alan olan radikal demokrasi ise bu tartışmaya bilhassa yeni ontolojik tahayyüleriyle dâhil oluyor ve liberal demokrasi ile liberal sekülerizme ontolojik eleştirileriyle merkezî önem taşıyor. Yazının temel ekseninde savunulan düşünce, Avro-Amerikan siyaset teorisinde post-temelci siyaset ontolojisi, eleştirel siyaset teolojisi ve radikal demokrasinin birlikte kıvamlandırdığı yeni bir ruh hâline girildiği yönündedir. Bunun da radikal farklılık, derin çoğulculuk ile farklı mitosları kabulleniş ve sahipleniş gibi yeni tutumlar temelinde ötekine daha açık bir müzakere zemini yarattığı ve daha yücegönüllü etikopolitik teşekküllere imkân verecek bir normatif alan açtığı savunulmaktadır.
Halil İbrahim YENİGÜNİslam, siyaset ve devlet ilişkisinin nasıl kurulması gerektiği modern İslam düşüncesinin iki asırdır tartışageldiği ve hâlen sıcaklığını koruyan kritik sorulardan biri. Islam and the Secular State: Negotiating the Future of Sharia başlıklı kitabında Abdullahi An-Naim bu soruya bir cevap geliştirerek Rawlscu siyasal liberalizm ve seküler devlet çerçevesinde Şeriatın devletten ayrılıp siyasete ve kamu hayatına dâhil edilebilmesini öngören bir model teklif ediyor. Bu makale An-Naimin teklifinin eleştirel bir değerlendirmesini sunuyor. Bu bağlamda An-Naimin yaslandığı kamusal akıl kavramının siyasetin alanını daralttığını, tarafsız bir hakem olarak kurguladığı seküler devleti doğru dinin sınırlarını ve formunu belirlemekle görevlendirerek paradoksal biçimde devletin din ve toplum üzerindeki egemenliğini pekiştirdiğini, ve salt bir mekanizma olarak kurguladığı siyasal liberalizmin kendisiyle mutabık bir Şeriat tasavvuru ve onu benimsemiş bir özne üretebilmek için kaçınılmaz olarak felsefi liberalizme yaslandığını iddia ediyor. Bunun yanı sıra An-Naimin anayasacılık ve vatandaşlık gibi kurumların seküler bir devleti gerektirdiği şeklindeki tezini temellendiremediğini, insan hakları kavramının liberal yorumu ile Şeriat arasında kurduğu hiyerarşik ilişkinin kendi içinde çelişkili olduğunu öne sürüyor. Bu paradokslara işaret ettikten sonra makale An-Naimin dayandığı kültürel tercüme siyasetinin ve onun liberal küresel yönetişimin iktidar yapılarıyla kurduğu ilişki biçiminin eleştirel bir okumasını geliştiriyor. Bu bölümde, An-Naimin gelenekler arası bir müzakere yürütmek yerine İslam geleneğini ve Şeriatı liberalizme uyarlamayı tercih ettiğini ve bunu yaparken küresel güç ilişkilerini pozitif bir zemin olarak benimsediğini göstermeye çalışıyor. Şeriatın geleceğini liberal demokrasiyi referans alarak müzakere eden An-Naimin İslam geleneğini referans alarak liberalizmi müzakere etme imkânını değerlendiremediğini savunuyor. Bunun ardından makale İslamın devlet ve siyasetle ilişkisini farklı bir şekilde kurgulayan bir örnek olarak Talal Asadın babası Muhammad Asadın The Principals of State and Government in Islam başlıklı kitabına yönelttiği eleştirel okumayı An-Naimin teklifiyle mukayeseli olarak tahlil ediyor. An-Naimle paralel olarak İslam devleti kavramını eleştiren ve devletle siyaset arasında bir ayrım yaparak İslamı siyasetin alanına yerleştiren Asadın, An-Naimin aksine İslam geleneğini liberalizmin kamusal akıl, insan hakları ve seküler devlet kurgularının yedeğine koymadığını ve mevcut iktidar ilişkilerinin eleştirisini geliştirerek İslamı kamusal hayata dâhil eden bir siyasal kavrayışın ipuçlarını sunduğunu dile getiriyor. Bu anlamda hem siyasal liberalizmin seküler devletinin hem de İslamcılığın İslam devleti kurgusunun ötesine geçtiğini savunuyor. Makale siyasal liberalizmin sınırları içinde bir Şeriat öngören An-Naimin sonuç olarak liberalizmin şeriatını teyit ettiğini iddia ediyor. An-Naimin teklifinin mevcut İ
İsmail YAYLACILiberal komüniteryanizm, kendi duruşunu, yalnızca liberalizm ve komüniteryanizmin değil, aynı zamanda komüniteryan teorinin diğer şubeleri arasında da var olan uzlaşma ve çatışma noktalarını göz önünde bulundurarak geliştirir. Liberalizm ile komüniteryanizmi uzlaştırmak hedefiyle yola çıkan liberal komüniteryanizm, bu teoriler arasında var olan gerilimlerin nasıl aşılabileceğine dair ahlak-merkezli bir yaklaşım tarzı ortaya koyar. Bu süreçte o, bireyin, toplumun ve toplumsal kurumların ahlaki gelişimine engel olan etkenlerin nasıl gün yüzüne çıkartılıp tedavi edilebileceği ve farklı toplumsal kesimler arasında karşılıklı alışveriş ve işbirliği esasına dayalı bir ilişkinin kurulabilmesi için gerekli olan içtimai ve siyasi altyapının nasıl hazırlanabileceği sorularını yaptığı analiz ve tekliflerin merkezine yerleştirir. Bu makale, liberal komüniteryanizmin insan, toplum ve devlet tasavvurunu ana hatlarıyla ortaya koymayı amaçlamaktadır. Liberal komüniteryanizme göre, kişinin kararlarının değerli kabul edilmesi ve bunlara saygı gösterilmesi, bu kararların, kendisinin ve toplumun ahlaki gelişimine katkıda bulunuyor olması şartına bağlıdır. Böyle bir katkının olabilmesi için ise, kişinin kararını, insan hayatının temel değerleri olan özgürlük, akıl, ben-idrakine uygunluk ve sorumluluk değerleri arasında makul bir dengenin nasıl kurulabileceğine dair bir muhasebe sürecinin neticesinde almış olması gerekir. Liberal-komüniteryan düşüncenin kurucularından olan Philip Selznicke göre, sağlıklı bir toplum düşüncesinin ortaya çıkabilmesi ve toplumsal bütünlüğün sağlanabilmesi şu şartların gerçekleşmesine bağlıdır: (1) Aidiyet çevrelerini ve toplumu bir arada tutan temel değerler (tarihsellik, kimlik, karşılıklı bağlılık, çoğulculuk, irade özgürlüğü, katılım ve bütünlük) arasında makul bir dengenin kurulması. (2) Toplumsal hayata ve düşünceye rengini veren, aralarında sürekli bir gerilim ilişkisinin var olduğu ve eksik katılım-tam katılım, yerellik-evrensellik, medenilik-sadakat, geleneksel ahlak-eleştirel ahlak kutuplarından birisini merkeze alan anlayış tarzlarının birbirleriyle dengelenmesi. Liberal komüniteryanizme göre devlet, toplumsal yapıya uygun bir siyaset tarzı geliştirebilmek için, toplumda temsil edilen farklı aidiyetler arasındaki dağılımı göz önünde bulundurmalı ve fakat her türlü aidiyeti bizatihi değerli olarak kabul etmelidir. Devletin, eşitlik ilkesini zedelemeyecek şekilde insanların ve toplumsal kesimlerin hayatlarını inanç ve değerleri doğrultusunda sürdürebilmeleri noktasında onlara yardımcı olması gerekir. İyi niyetli tarafsızlık ilkesi, din ile devletin arasında sağlıklı bir ilişkinin nasıl kurulabileceği konusunda katı ayrılık ilkesine nisbetle daha makul çözümler sunar. Fakat bu ilke de din ile devletin birbirleri ile sağladıkları yakınlaşmanın devletin tarafsızlığı ve sekülerliği ilkelerini ihlal etmemesi gerektiğini söyler. Makalede, liberal-komüniteryanizmin bu bahislere dair yaklaşım tarzının kendine özgü yönleri, ko
Muhammed İkbal İMAMOĞLU