38

Makaleler

Erdemlerin Tasavvuru ve Tanımı: Taşköprizade’nin Erdem Şemaları

Ahlak felsefesinin bir disiplin olması yönündeki en önemli adımlardan biri, kendine ait bir terminoloji geliştirmesidir. Aristoteles ile başlayan bu süreç, onun Yeni-Eflatuncu şarihleri ile devam etmişti. Nikomakhos’un ve benzer bazı Yunanca eserlerin Arapçaya çevrilmesi ile bu terminoloji İslam dünyasına intikal etti. Kindi (ö. 866) ve Farabi’den (ö. 950) sonra bu terminolojiye önemli bir katkı sağlamış olan İbn Sina (ö. 1037), İbn Miskeveyh (ö. 1030) ve Gazzali’nin (ö. 1111), özellikle ahlak felsefesinin erdemler ve erdemsizliklerle ilgili kavramların alanını daha da genişletmesi, felsefi ahlak düşüncesine bir zenginlik kazandırdı. Daha sonraki ahlak felsefesi çalışmaları bu kavram dağarcığına kısmi de olsa katkılar yaptı. Bu katkı sahiplerinden biri de Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye adlı eserinde, ilgili terminolojiye, erdemsizlikler çerçevesinde birtakım teklifler sunan Ahmed Taşköprizade’dir (ö. 1561). Bu makalede, klasik İslam ahlak literatüründe yer alan erdemsizlik hâlleriyle ilgili bazı tartışmalar üzerinde durarak Taşköprizade’nin Şerhu’l-Ahlâki’l-Adudiyye’de ortaya koyduğu ikincil erdemlere ve erdemsizliklere değiniyoruz ve bunları tablolar hâlinde İbn Sina ve Gazzali’deki kavramlar ile mukayese ediyoruz.

Mustakim ARICI
İslam Bilim Tarihinden Bir Sayfa: Risâle fî sebebi zuhûri’l-kevâkib leylen ve hafâihâ nehâran (İnceleme, Tenkitli Metin ve Çeviri)

Bu makalede, yıldızların sadece geceleri görülmesinin nedenlerini açıklamayı konu edinen Risâle fî sebebi zuhûri’l-kevâkib leylen ve hafâihâ nehâran adlı eser incelenmektedir. Risalenin adındaki ve aidiyetindeki belirsizlikler, yazmaların, biyografik ve tarihi kaynakların desteğiyle giderilmekte, Ebü’l-Berekât Bağdadi’ye ait olduğu anlaşılan risalenin muhtemel yazım dönemine işaret edilmekte ve mevcut nüshaları tanıtılmaktadır. Ayrıca, risalenin tahkiki ve tercümesi verilmekte ve metnin içerik analizi yapılmaktadır. Yapılan analiz sonucunda Bağdadi’ye göre yıldızların gündüz görülmemesinin sebebi güneş ışıklarının yıldızların ışıklarını bastıracak derecede güçlü olması olduğu tespit edilmektedir.

Tuna TUNAGÖZ
Rifat Osman’ın Süheyl Ünver’e Yazdığı Mektuplar: Bir Osmanlı Aydınının Harf İnkılabı ile İmtihanı

Tanzimat döneminde ortaya çıkan dil tartışmaları Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren yeni bir aşamaya geçmişti. Bu süreç önce Harf İnkılabı’na, ardından daha geniş çaplı bir hareket olan Dil Devrimi’ne dönüştü. Biz bu makalemizde, bir Osmanlı aydını olan Tosyevizade Doktor Rifat Osman’ın, Harf İnkılabı’na karşı geliştirdiği tepkileri ve bu tepkilerde meydana gelen değişimleri A. Süheyl Ünver’e yazmış olduğu mektuplar çerçevesinde ele almaktayız.

Yasin BEYAZ
The Rockefeller Foundation, John Marshall and the Development of the Humanities in Modern Turkey: 1950–1965

This article examines the involvement of the Rockefeller Foundation in the realm of the humanities in Turkey between 1950 and 1965. John D. Rockefeller founded the Rockefeller Foundation in 1913. Focusing on medicine and social sciences, the foundation aimed to enrich “scientific culture” and support the pursuit of scientific knowledge. The scale of the destruction during the Second World War, however, showed that scientific and technological progress was not necessarily beneficial for humanity and revealed that the social sciences were an insufficient means of understanding and governing human behavior. In its search for a new approach in the aftermath of the war, the administration of the foundation came to the conclusion that the development and support of the humanities could aid in addressing these failures. As a country of strategic importance for American interests during the Cold War, Turkey increasingly drew the attention of the foundation. While Turkey had received some Rockefeller support before 1945, mostly in the field of health, between 1950 and 1965 the foundation’s growing support for projects in the country increasingly focused on the humanities. The key person in the foundation’s activities in Turkey was John Marshall, vice-director of its Division of Humanities. During his frequent visits to Turkey between 1948 and 1960, Marshall met and befriended bureaucrats, school administrators, and men of arts and literature. According to Marshall, Islam maintained a surprising hold in the Near East, and he believed that for this reason only locals, not foreigners, could be the vanguards of future social change in the region. Marshall divided Turkish society into two rough groups: the “impregnable majority” and “creative minority,” claiming that Turkey’s rapprochement with the West could only be achieved by the “creative minority” who shared its vision. For him, the duty of western organizations like the Rockefeller Foundation was to identify members of the creative minority and support their activities locally. In the following years, this framework shaped the activities of the foundation in Turkey. Rockefeller grants quickly became in high demand among the Turkish intelligentsia and left a serious impact on the direction of Turkish Westernization.

Ali ERKEN