2012 yılının bu ilk sayısında dergimizin adına yaraşır, düşünce dîvânı mahiyetinde bir muhteva ile huzurunuzdayız. Dîvânın 32. sayısı, İslami ilimlerin teşekkül döneminden Şerif Hüseyin İsyanına, Kanttan Cahit Zarifoğluna, Taftazânîden din ve kadın konulu akademik çalışmalara uzanan yedi yazı içeriyor.
İbn Şihab ez-Zührî hadislerin tedvini sürecinde tartışılmaz bir rol oynamıştır. Emevî idarecileriyle yakın ilişkisi olan ve zamanının çoğunu Şamdaki sarayda geçiren bir âlim olarak Zührî, Emevî idaresi tarafından bütün İslam ülkesinde hadisleri tedvin etmekle görevlendirilen âlimler arasındaki en önemli figürdür. Onun çabaları sayesinde birçok hadis kaybolmaktan korunmuş ve üçüncü yüzyılın ürünü olan meşhur ve muteber hadis kitaplarına girmiştir. Zührî tedvin sırasında bir yandan sarayın katiplerini çalıştırmış, bir yandan da o günkü şartlara göre bol sayılabilecek miktarda yazı malzemesini sarayın desteği sayesinde kullanmıştır. Onun çalıştırdığı kâtiplerden biri ve talebesi olan Şuayb b. Ebû Hamza, Zührîden dinlediği hadislerden kendisine bir nüsha oluşturmuş, vefatından hemen önce istinsah etmeleri için talebelerine izin verdiği bu nüsha Ahmed b. Hanbel ve Buhârî gibi büyük müelliflerin dönemine orijinal haliyle ulaşarak onlar tarafından kullanılmıştır.
Halit ÖZKANBu çalışmada din ve kadın konulu çalışmalar akademik özgünlük ve sahicilik bağlamında ele alınmaktadır. Türkiyede bir problem alanı olarak ele alınan kadın sorunu genellikle feminist bir çerçeve içinde müzakere edilmektedir. Türk modernleşme sürecinde kadının statüsünün geliştirilmesine özel önem verilmiştir. Feminizmin belli başlı teorileriyle özdeşleşmiş görünen ilgiler içinde özellikle akademide gerçekleştirilen çalışmalar önemli ölçüde yönlendirici özellikler taşımaktadır. İslâmcı feminizm olarak tanımlanan ve İslâmi duyarlılıklara dikkat çeken bir yaklaşım ise kadının din ve gelenek içindeki yerini, feminist teorilerin ürettiği eleştirileri göz ardı etmeksizin İslâm temelli bir bakış açısına bağlı kalarak açıklamaya çalışmaktadır. Bu çalışma söz konusu açıklamaları özgünlük ve sahicilik bağlamında tartışmaya açmayı hedeflemektedir.
Necdet SUBAŞI1960lı yıllardan itibaren Türk şiirinin en önemli sorunlarından biri imgedir. İkinci Yeni tarzı modernist şiiri savunanlar, şiir dilinin gündelik dilden farklı bir dil olduğunu iddia ederek sıkça imge terimini kullanmışlardır. Bu özerk şiir diline karşı çıkanlar ise bu bakış açısıyla yazılan şiirin anlamsız olduğunu ileri sürmüşlerdir. 1960 yıllarda şiir yazmaya başlayan Cahit Zarifoğlu da imge ve anlam sorunuyla uğraşmak zorunda kalmıştır. Şiir anlayışında iki dönemin ayrıştırılabilen Cahit Zarifoğlu, 1960ların ortasından 1970lerin sonuna kadar imgeyi ve özerk şiir dilini savunmuştur. Estetik özerkliğe bağlanan bu anlayışı sonradan terk eden Cahit Zarifoğlu, politik göndermeleri olan bir şiir anlayışına geçiş yapmıştır. Her ne kadar en başından beri şiir anlayışının değişmediğini dile getirse de hem özerk hem de politik bir şiir yazmanın yarattığı zorluk ile uğraşması gerekmiştir. Zarifoğlunun şiir anlayışındaki bu köklü değişim, şairin İkinci Yeni ile kurduğu ilişki bağlamında Harold Bloomun etkilenme endişesi kavramı açısından da sorgulamaya açıktır.
Yalçın ARMAĞANBu yazıda, Cahit Zarifoğlunun Berdücesi-1962 şiirini yazıldığı dönemi ve poetik refleksini metnin tümüne şamil olmak üzere, Seküler Şiir kavramı üzerinden incelemeye çalışacağım. İlk önermem, Harold Boolumun yanlış okuma kavramı etrafında öznel bir şiir değerlendirmesine girişmeyi içeriyor: Sezai Karakoçun Mona Rosasının özneleriyle ve Cemal Süreyanın Üvercinka şiirinin yarattığı haleyle bir miktar tek taraflı (diğer şiirlere mısra boyutuyla girmeyerek) bir karşılaştırma yöntemiyle Berdücesi-1962 şiirini anlamaya çalışacağım. Zarifoğlunun poetik refleksinin, dize kuruş biçiminin daha çok İkinci Yeni şiiri ile ilinti olduğunu, bu şairlerin poetik anlayışlarına yakın bir söyleyiş gerçekleştirdiğini öne süreceğim. Ve Zarifoğlunun poetik olarak İkinci Yeniye duyduğu yakınlık ile siyasi tutumu arasındaki karşıtlığın, sıkışıklığın 1960lar poetik müsameresinde bir yırtık metaforu etrafında, kendini yaratma deneyimine dönüşerek, muzafferâne bir tutuma nasıl dönüştüğünü anlatmaya çalışacağım. Bunu, İslamcı politik kimliği ile modernist şair kimliği arasındaki sıkışmayla nasıl İkinci Yeni şiirine eklemlendiğini ve paralel bir şiir evreni kurduğunu izah etmeye çalışacağım. İkinci olarak, poetik kefaret argümanı etrafında Cahit Zarifoğlunun siyasi ve poetik endişesini fikrî ve poetik manada kendini borçlu hissettiğini sandığı iki önemli isme; Necip Fazıl Kısakürek ile Sezai Karakoça karşı duyduğu siyasi ilginin poetik bir ilgiye neden dönüşmediğini ve bunu okur nezdinde poetik bir kefaret olarak nasıl ödediğini anlamaya/anlatmaya çalışacağım. Üçüncü olarak ise Cumhuriyet dönemi modern şiirindeki (aynı zamanda modern edebiyattaki) hâkim zihinsel evrenin 1970lere kadar Seküler Şiir tinselliği üzerinden kurulduğunu, dolayısıyla Zarifoğlunun (ve de Se-zai Karakoçun) ilk dönem şiirlerinin Seküler Şiir tinselliğiyle ilintili olduğunun öne süreceğim.
Metin KAYGALAKBu çalışmada Kantın, aklın teorik kullanımını mevzu edinen teorik felsefesi ile pratik kullanımını mevzu edinen pratik felsefesinde hükmün ne olduğunun ve nesnelliğinin nasıl temellendirildiğinin açıklanması hedeflenmektedir. Kantın teorik felsefesinde hüküm verme, bilme faaliyeti ile ilişkili olduğundan ve hükmün nesnelliği de bilginin nesnelliği ile alakalı olduğundan, bilgiyi üreten insanın bilme yetileri şartları, imkânları ve sınırları bakımından incelenerek teorik hükmün ne olduğu ve nesnelliğinin nasıl sağlandığı izah edilmeye çalışılmaktadır. Kantın pratik felsefesinde de hüküm verme, eylemi gerçekleştirenin karar vermesiyle yani irade ile ilişkili olduğundan ve hükmün nesnelliği de bu iradeyi belirleyen zeminle alakalı olduğundan, iradenin karar vermesinde ne türden ilişkilenmeler içerisinde bulunduğunun analizi yapılmak suretiyle pratik hükmün ne olduğu ve nesnelliğinin nasıl temellendirildiği vuzuha kavuşturulmaya çalışılmaktadır.
Erdal YILMAZİslam düşüncesi ve eğitim tarihi boyunca muhtasar eserler hemen hemen bütün ilimlerde büyük öneme sahip olmuşlardır. Sadeddin Taftazânînin Tehzîbül-mantık vel-kelâm isimli eseri de bu grup eserler içinde yer alan ve tarihsel süreç içinde özellikle mantık kısmına çokça şerh-haşiye yazılan önemli metinlerden birisidir. Hicri 789 yılında telif edilen eserin mantık kısmı bir giriş, on üç fasıl ve bir sonuçtan oluşmakta, eser ana hatlarıyla diğer muhtasar mantık metinleri ile benzer özellikler göstermektedir. Söz konusu eserin mantık kısmının tahkik ve tercümesini amaçlayan bu çalışma ise iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde eserin mantık kısmı ile bu kısma yazılmış olan tespit edebildiğimiz şerh ve haşiyeler hakkında bilgi verilmekte, tahkikte kullanılan nüshalar tanıtılmakta, tahkik ve tercüme esnasında kullanılan yöntemden, kelime ve kavram tercihlerinden bahsedilmektedir. Çalışmanın ana bölümünde ise Tehzîbül-mantık vel-kelâm isimli eserin mantık kısmının tercümesi ile tahkiki yer almaktadır.
Mehmet Zahit TİRYAKİ1916 yılının Haziran ayında Mekkede patlak vermiş olan Şerif Hüseyin İsyanının, Arapları temsil eden ve milliyetçi bir amaç taşıyan bir isyan olmadığı bugün akademik çalışmalarla aydınlatılmış durumdadır. Bununla birlikte, Hilafetin ilga edilmesiyle başlatabileceğimiz ulus-devlet ideolojisinin benimsenip bir ulus inşasına girişildiği dönemde, Arapları ötekileştirmek amacıyla Şerif Hüseyin İsyanı bütün Arapları temsil eden bir isyan olarak yansıtılmıştır. Bu bağlamda Araplar da halifeyi arkadan vurmakla itham edilmişlerdir. Bu çalışmanın amacı bu imajın ders kitaplarına nasıl yansıdığını incelemektir. Bu bağlamda ilk olarak Şerif Hüseyin İsyanının Arapları temsil etme kabiliyeti sorgulanacak, akabinde bu isyanın milliyetçi bir ideoloji taşıyıp taşımadığı incelenecektir. Son bölümde ise isyanın Türk ders kitaplarında nasıl yansıtıldığı ve nasıl bütün Arapları temsil eden bir harekete dönüştüğü incelenecektir.
M. Talha ÇİÇEKNurullah Ardıç: Islam and the Politics of Secularism: The Caliphate and Middle Eastern Modernization in the Early 20th Century
Harun KÜÇÜKALADAĞLIIsa Blumi: Reinstating the Ottomans: Alternative Balkan Modernities, 1800-1912
Faruk YASLIÇİMEN