Zengin bir içerikle okuyucularını karşılayan Dîvân'ın 50. sayısı, beş makale, beş kitap değerlendirmesi ve bir vefeyat yazısı içeriyor.
Geç dönem Memlük Kahire’sindeki Hanefi âlimlerin merkezi şahsiyetlerinden olan Muhyiddin Kafiyeci (ö. 879/1474), fıkıh mezhebine müntesip ferdin kendi mezhebiyle ilişkisini ele alan bir ilim dalı kurmayı teklif etmiş ve bu teklifini açıklamak üzere iki eser kaleme almıştır. Kafiyeci’nin tasarladığı mezhep ilmini ele alan bu çalışmanın ilk yarısı, söz konusu teşebbüsün tarihi çerçevesini inşa etmeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede Kafiyeci’nin biyografisinde bu teşebbüsünü anlamlı hale getirebilecek ayrıntılara dikkat çekildikten sonra, üç başlık altında mezhep ilminin İslam tarihiyle irtibatı kurulmuştur: Hanefi fıkıh usulü literatürü, Memlük döneminde gelişen çok mezhepli toplum düzeni ve klasik sonrası dönemde ilimlerin sınırlarını yeniden sorgulama eğilimi. Makalenin ikinci yarısı Kafiyeci’nin mezhep ilmini kurmak için kaleme aldığı el-Ferah ve’s-surûr ile Neşâtu’s-sudûr adlı eserlerini incelemektedir. Bu kısımda eserlerin içerikleri, bir yandan öne çıkan konu başlıkları altında tahlil edilmekte, diğer yandan telif edilmelerinin ardındaki hedefi ne ölçüde karşılayabildikleri sorgulanmaktadır. Sonuç kısmında Kafiyeci’nin teşebbüsünün başarılı olamadığı ortaya konulmakta ve bu durum geç klasik dönemde din ilimlerine felsefe-mantık dilinin hakim oluşu ile açıklanmaktadır.
Eyyüp Said KayaBu makale XV. yüzyıl sonunda Timurlu başkenti Herat’ta münşilik yapan İhtiyar b. Gıyâsüddin’in (ö. 1521/22) inşa kitabı Esâsü’l-iktibâs’ta geliştirdiği entelektüel pozisyonu incelemektedir. XV. yüzyılda İran ve Orta Asya’da Hurufilik, mehdilik, velayet, Hz. Ali (ö. 661) taraftarlığı fikirlerini öne çıkaran dini/entelektüel akımlar ve karşıtları arasında yoğun çatışmalar yaşandı.
Ertuğrul ÖktenModern zamanlarda kendisine en yoğun ilgi gösterilen klasik dönem Müslüman düşünürlerinden biri olan İbn Haldun, aynı zamanda düşüncesinin konumuna dair hakkında en fazla görüş ayrılığına düşülen isimlerden de biridir. Söz konusu farklılaşmanın başlıca nedeni, İbn Haldun’un Mukaddime’de ortaya koyduğu düşüncesinin ne kendinden önceki bir disipliner geleneğin devamı olması ne de kendinden sonra bir gelenek oluşturmasıdır.
M. Akif KAYAPINARKant’ın eleştirel felsefesine kadar, “doğa”dan bağımsız olarak “dünya”nın kendisinden bahsetmek mümkün değildi. Kant’tan sonra dünya, tarihsel bir bakış açısıyla değerlendirilmeye ve buna bağlı olarak doğaldan ziyade tarihsel bir fenomen olarak görülmeye başlandı. Bu sayede düşünce tarihinde farklı dünyalardan bahsedebilmek mümkün oldu. Ancak günümüzde küreselleşme, bu farklı dünyaları aralarındaki farkları yok ederek gittikçe tek tip bir tarihsel küre olmaya doğru itiyor.
Erdal YılmazBu makalede tefsir tarihinin önemli ve kurucu isimlerinden olan Mukātil b. Süleyman’ın (ö. 150/767) ilmî biyografisi ve çalışmaları incelenmekte, türlerinin ilk örneklerini oluşturan eserlerinin klasik dönemdeki etki ve yayılım tarihi ortaya konmaktadır. Günümüze eseri tam olarak ulaşan en erken müfessir unvanıyla bilinen Mukâtil’in eserlerinin mahiyeti, içeriği ve birbirleriyle ilişkileri çağdaş tefsir literatüründe oldukça ilgi gören konulardan biridir. Konuyu kronolojik bir izlek içinde takip eden makalede, Mukātil’in eserleriyle ilgili literatürde göze çarpan birtakım boşlukların ikmali ile bazı hataların tashihi amaçlanmaktadır.
M. Suat Mertoğlu