İslâm düşünce tarihinin en önemli mütefekkirlerinden biri olan Gazzâlî, görüşleriyle dinî ilimlerin çoğunda ciddi değişimlere sebep olmuştur. Onun kelâm ilminde ise özel bir yeri vardır. Bu ilmin tarihinde yeni bir dönemi başlatan Gazzâlî, kendisinden sonraki gelişimi hem metot hem de muhteva olarak etkilemiştir. O, bu disiplinin geçmiş birikimine ve dönemindeki uygulamalarına yönelik önemli tespitlerde de bulunmuştur. Kelâmın İslâmî ilimler içindeki aslî ve temellendirici rolünün farkında olan Gazzâlî, dönemin şartlarının da etkisiyle bu ilmin metodundan ve yanlış uygulamalarından kaynaklanan sorunlara dikkat çekmiştir. Bazen bu eleştiriler topyekün bir kelâm sorgulamasına dönüşmüş ve bu tavır onun kelâma verdiği değer ve bu ilmin diğer ilimler içindeki konumu ile çelişir görünmüştür. Bu nedenle onun kelâmcılığı kadar kelâm ilmi ve kelâmcılar hakkındaki değerlendirmeleri de öteden beri tartışılmıştır. Bu çerçevede Gazzâlînin Eşarî kelâmına tamamen bağlı olduğu, mezhebini kısmen ya da tamamen terk ettiği, tasavvufa meylettiği, kelâmı felsefîleştirdiği ve kelâm ve felsefe düşmanı olduğu gibi, birbirinden oldukça farklı görüşler ortaya atılmıştır. Bu makalede, Gazzâlînin kelâm ilmi ve kelâmcılar hakkındaki görüşleri kronolojik olarak ortaya konulacak ve buradan hareketle onun kelâm algısı tespit edilmeye çalışılacaktır.
Osman DEMİRMüslümanları yönetmeye talip olan kişinin hangi vasıflara sahip olması gerektiği ve bu vasıfların zamana ve mekâna göre şekil alıp almadığı sorusu bu çalışmanın temel meselesidir. Sözkonusu mesele burada, aralarında hoca-talebe ilişkisi olan, aynı fıkhî ve itikadî mezhebe mensup olup (Şâfiî-Eşarî) aynı teorik zeminden beslenen (katiyyât/zanniyyât tasnifi) Cüveynî ve Gazzâlînin görüşleri çerçevesinde incelenmektedir. Cüveynî, Selçuklu veziri Nizâmülmülkün, Gazzâlî ise Abbasî halifesi Müstazhirin içinde bulunulan zaman diliminin yegâne halifesi olduğunu/olması gerektiğini ileri sürmektedir. Bu makale, aynı siyasî organizasyonların hâkimiyetinde yaşayan bu iki âlimin birbirine yakın zamanda ve fakat farklı siyasî-toplumsal şartlarda tüm Müslümanların siyasî idarecisi olarak tercih ettikleri farklı isimler çerçevesinde dile getirdikleri düşüncelerin amaç ve hedefler bakımından büyük bir benzerlik arz etmesi konusuna odaklanarak ulemanın siyasete müdahalesinin arkasındaki sâikleri belirlemeye çalışmaktadır.
Özgür KAVAKİslâm âleminin yetiştirdiği en önemli âlim, düşünür ve mutasavvıflardan biri olan Gazzâlî; bir-çok eser yazmış velûd bir müelliftir. Ölümünden sonra önde gelen birçok eseri, Arapça (Farsça yazdıkları), Farsça (Arapça yazdıkları) ve Türkçe gibi Doğu dilleri ile Latince, İngilizce, Fran-sızca gibi birçok Batı dillerine tercüme edilmiştir. Onun eserlerinin Batı Türkçesine tercüme serüveni ise XV. yüzyıldan itibaren başlamıştır. Bu makalede; Batı Türkçesinin ilk verimlerini verdiği XIII. yüzyılın sonundan XIX. yüzyılın başlarında kadarki süreçte Gazzâlînin eserleri-ne yapılan Türkçe tercümeler tanıtılmaya çalışılacaktır.
Sadık YAZARCumhuriyet devrinde Osmanlı ilmiye sınıfı mensuplarının haltercümelerini yazan müellifler arasında Ebülûla Mardinin hususi bir yeri vardır. Onun hem medrese ve mektep eğitimi almış bir kişi hem de Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi hukuk modernleşmesi süreçlerine aktif olarak katılmış bir hoca olması yaptığı çalışmaları daha anlamlı hale getirmektedir. Bu makalede Hu-zur Dersleri kitabı ağırlıklı olmak üzere bu çalışmaların tarihî seyri, ortaya çıkış şartları, arka planları, kaynakları, zenginlikleri, imkânları ve bazı problemleri üzerinde durulmaktadır.
İsmail KARAOsmanlı modernleşmesi askerî yenilgilerin ve toprak kayıplarının artması akabinde askerî sistemde yapılan Batı tarzı yeniliklerle başlamıştır. Siyasî merkez, hususen XVIII. asrın ikinci yarısından itibaren girişilen bu yeniliklerin halk nazarında ve muhalif çevrelerdeki meşrûiyetini sağlamak için ulemanın nüfûzuna ihtiyaç duymuştur. Ulema ise hem yönetimin çeşitli kademelerinde yeniliklerin bizzat uygulayıcısı olarak üzerine düşen görevleri yapmış ve hem de ıslahatların meşrûiyetini ve gerekliliğini yazdığı savunmacı eserlerle desteklemiştir. Cezayirde Hanefî kadılığı ve İskenderiyede müftülük yapan Cezayir doğumlu İbnül-Annâbînin (1775-1851) II. Mahmudun askerî ıslahatını savunmak üzere Mısırda kaleme aldığı Arapça es-Sayül-Mahmûd fî Nizâmil-Cünûd adlı risalesi bunlardan biridir. Bu eseri ilmiye teşkilatının önemli mevkilerinde görev almış Sahhâflar Şeyhizâde Esad Efendi (1789-1848) el-Kevkebül-Mesûd fî Kevkebetil-Cünûd adıyla pek çok ilavelerle Türkçeye tercüme etmiştir. Arapça aslı Ocak-Şubat 1827de telif edilen eserin 26 Nisan 1829da temize çekilip padişaha sunulmuş olan tercüme metni, askerî ıslahatın ayet, hadis ve ilk dönem İslam tarihi uygulamalarının delil gösterilerek savunulduğu bir ıslahat metni olmasının yanında aynı zamanda Hz. Peygamber dönemi savaşlarının mufassalan anlatıldığı bir megâzî kitabıdır. Bu makalede dönemin diğer ıslahat metinleri zikredilerek Esad Efendi ve İbnül-Annâbînin biyografileri kısaca verilmiş, el-Kevkebül-Mesûd fî Kevkebetil-Cünûd adlı eser tanıtılıp değerlendirilmiştir.
Mahmut DİLBAZMedreseler, kuruluştan itibaren eğitim, hukuk ve din hizmetleri alanında devletin ihtiyaç duy-duğu görevlileri yetiştiren kurumlardı. Medreselerin kendi sistemi içinde bazı aksaklıkların ortaya çıkması ve modernleşme hareketleri sonucunda açılan mektepler karşısında bozulmuş müesseseler olarak görülmesi, medreselerin ıslahı meselesini gündeme getirmiştir. Başta medrese hocaları ve talebeler olmak üzere gidişattan memnun olmayanlar medreselerin ıslahı ile ilgili öneriler sunmaya, risaleler yazmaya başlamıştır. Medreselerin ıslahı konusuna eği-lenlerden biri de dönemin önemli âlimlerinden Vildan Faik Efendi olmuştur. Bu makale, medreselerin ıslahı ile ilgili bugüne kadar tespit edilip gündeme getirilmemiş Vildan Faik Efendiye ait metinlerden birini konu edinmektedir. Makalede risaleyi kaleme alan Vildan Fa-ik Efendinin hayatı anahatlarıyla verilerek yazarın ıslah risalesinde öne çıkardığı hususlar vurgulanarak değerlendirmelerde bulunulmaktadır. Son olarak Vildan Faik Efendinin risale-si, 1914deki Islah-ı Medâris Nizamnâmesi ve Talimatnâmesi ile karşılaştırılmaktadır.
Arzu GÜLDÖŞÜREN